Yani şimdi şöyle düşün:
Sen mükemmel bir insansın. Hata yapmazsın.
Her zaman haklısın. Zaten düşüncelerin en doğrusudur, davranışların örnek niteliğindedir.
O yüzden ne zaman bir arkadaşın bir hata yapsa, bir eksik söylese, ya da seni birazcık bile kırsa… hemen yargı dağıtmalısın!
Ama kendine gelince? Eh, senin yaptıklarının bir nedeni vardır tabii…
Hatta bahane bile değil, mantıklı açıklamalar bunlar!
Mesela:Sen geç kalırsan: Trafik felaketti ya, herkes üstüme geldi.
Arkadaşın geç kalırsa: Saygısızlık bu! İnsan haber verir, bu nasıl vurdumduymazlık?
Sen sinirlenince: Çok haklı bir tepki verdim. Herkesin bir sınırı var.
Başka biri sinirlenince: Ay, ne gereksiz bir patlama, dram queen resmen
Yani ben durduk yere kendimi mi sorgulayacağım?
Önce kendi hatama mı bakacağım? Ne gerek var ki! En kolayı başkasını eleştirmek.
Hem suçlu arıyorsak neden aynaya bakalım ki, dışarısı eleştirilecek insanlarla dolu zaten.
Düşünsene, biri trafikte önüne kırdıysa hemen bağır: “Bu millet araba kullanmayı bilmiyor!”
Ama sen aynısını yapınca? “Aman canım, acil işim vardı, fark etmedim zaten.”
Bir arkadaş sözünü kesince “Ne kadar saygısız ya!” de. Ama sen onun sözünü bölünce “Konunun dağılmasını istemedim sadece…”
“İğneyi kendine batır, çuvaldızı ele batır.”
Ama biz ne yapıyoruz?
Yani… İğne mi? Kendimize mi? Aman lütfen…
Ne zaman kendi hatamızı görmeye çalışsak hemen bir ses gelir içimizden:
“Sen zaten iyi niyetlisin… Onlar seni anlamadı.”
Bir de sosyal medya var tabii…
Orada herkes birer ahlak polisi. Kim ne yaparsa yapsın, anında infaz.
Ama sen? Bir şey yazarsan: “Ben sadece fikrimi söyledim, linç kültürüne karşıyım.”
Ne kadar ironik değil mi?
Kendimizi korumakta usta, eleştirmekte şampiyonuz.
Yani çuvaldız elimizde, ama iğne hep kayıp.
Oysa bu atasözü tam da bu çelişkiye parmak basıyor.
Diyor ki: Atalarimiz“Sen önce kendine batır iğneyi. Bir canın yansın.
Bir hatanı gör. İçinde bir dürüstlük uyanmadan başkasına laf söyleme.
Yargı dağıtmak kolay ama haklı eleştiri yapmak, işte o cesaret ister.”
Îyi günlerrr:)