Okuduğumuz hikaye o kadar çok ilgi gördü ki kendi rekorunu kırdı.
Tekrar tekrar okuyorum ama ışte bir şey eksik gibi hissediyorum.
O eksikliği ararken fark ettim ki yazı, bir kişisel gelişim kitabının sayfalarından fırlamış gibi duruyordu.
“Tevebe estağfurullah” deyip yeniden ele aldım.
Şimdi, bu haliyle Allah’ın izniyle tamamlanmış hissediyorum.
İnsan, mutluluğu hor kullanıyormuş.
Hep bir şikayet, hep bir bıkkınlık içinde yaşamış.
Sahip olduklarının kıymetini bilmek yerine, eksikliklerin peşinden koşmuş.
Gözlerini uzaklara dikmiş ve mutlu olmak için bir sebep aramış.
Ama her bulduğu mutluluk, kısa sürmüş. Çünkü insan, hep daha fazlasını istemiş.
Bir gün, melekler toplanıp bu duruma bir çözüm aramaya karar vermişler.
“Madem insanlar mutluluğun kıymetini bilmiyor,” demiş biri, “o zaman mutluluğu saklayalım. Zor bulsunlar ki, bulduklarında belki değerini anlarlar.”
Bu fikir meleklerin çoğunun aklına yatmış. Ama mutluluğu nereye saklayacaklarına karar vermek kolay olmamış.
“Everest Dağı’nın tepesine saklayalım,” demiş biri.
Başka bir melek, “Atlas Okyanusu’nun en derin noktasına saklayalım,” diye öneride bulunmuş.
Taç Mahal’in kubbesi, Mekke sokakları, dondurma külahları, lale bahçeleri…
Her bir melek farklı bir yer önermiş.
Ama her defasında buraların yeterince zor olmadığına karar vermişler.
Sonunda içlerinden biri, “İçlerine saklayalım,” demiş. “Kimsenin aklına gelmez kendi içine bakmak.”
Bu fikir, herkese mantıklı gelmiş. Ve o günden sonra mutluluk insanın içine saklanmış.
İşte o gün bugün dür, mutluluk insanın kendi içindedir.
Ne başkalarının ekmeğinde, ne başkaların evinde, ne de dış dünyanın sunduklarında. Mutluluk, insanın kalbinin derinliklerinde saklıdır. Ama kolay kolay gülmez insanın yüzü.
Mutluluk emek ister; çaba ister. Dış dünyada arandıkça bulunmaz. Halbuki mutluluk, hep en yakınımızda — içimizdedir.
Kendimize dönüp baktığımızda, belki de yıllardır aradığımız o huzurun ve mutluluğun orada durduğunu fark ederiz.
Bazen gözlerimizi kapatıp sessizce düşünün.
Kalbinizin derinliklerine kulak verin.
En son ne zaman kalbinize kulak verdiniz hatirlayin 🙂
İnsan, kendini tanıdıkça, içindeki güzellikleri keşfettikçe gerçekten mutlu olabilir.
Dış dünyaya bağımlı olmayan, iç huzurunu yakalamış bir insan, sahici bir mutluluk yaşar.
Mutluluk, içimizde gizli bir hazine gibidir.
Ama bu hazineyi bulmak çaba gerektirir.
İslam’a göre,el hak dogrudur gerçek mutluluk, Allah’a olan yakınlıkta ve O’nun rızasını kazanmaktadır.
Allah’ı zikretmek, O’na tevekkül etmek, insanın kalbinde gerçek huzuru getirir.
Kur’an-ı Kerim’de, “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur” (Ra’d, 13/28) buyurulmuştur.
Yani insanın kalbinde aradığı huzur ve mutluluk, Allah’ı anmakla mümkün olur.
Mutluluğun kıymetini bilmek için, önce kendi iç dünyamıza bakmayı öğrenmeliyiz.
Gerçek mutluluk, başkalarında ya da maddi şeylerde değil; bizim kendi içimizde ve Rabbimize olan bağlılığımızda saklıdır.
hazineye ulaşmak için, içimize dönmeli, kalbimizin derinliklerine bakmalıyız.
Allah’a tevekkül eden, O’na yaklaşan bir insan, gerçekten mutludur.
Dış dünyanın karmaşasından çıkıp içimizdeki bu derin hazinenin farkına vardığımızda, gerçek huzura ve tatmine ulaşırız.
Bu yüzden, mutluluğu dışarıda değil, kendi içimizde ve Allah’a yönelmekte aramalıyız.
En büyük mutluluk,
Rabbimize olan yakınlıkta ve O’nun bize sunduğu nimetlerin kıymetini bilmekte saklıdır.