Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazı şöyle tarif etmiştir:
“Namaz ikişer rekât olarak kılınır.
Her iki rekâtta bir teşehhüd vardır.
Namaz, huşû içinde kılmak ve Allah’a derin bir tevazu göstermektir.
Ellerini, içleri yüzüne dönük olarak Yüce Rabbine kaldırır ve ‘Ya Rabb! Ya Rabb! Ya Rab!’ diyerek yalvarırsın.
Kim bunu yapmazsa, namazı eksiktir.”
(Tirmizî, Salât, 166)
Abdullah bin Şıhhîr (r.a.), Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazdaki huşû halini şöyle anlatır:
“Resûlullah Efendimiz, namazlarını ağır ağır, büyük bir huşû ile ve tâdil-i erkâna riâyet ederek kılardı.
Kendini tamamen namaza verirdi.
O’nu görenler, namazlarının güzelliğini tarif etmenin mümkün olmadığını ifade ederlerdi.
Namaz kılarken, ağlamaktan dolayı göğsünden, kaynayan kazan sesi gibi sesler gelirdi.”
(Ebû Dâvûd, Salât, 156-157/904; Nesâî, Sehv, 18; Ahmed, IV, 25, 26)
Ebû Hureyre (radıyallâhu anh) şöyle anlatıyor:
Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir sefer esnasında Dacnân ile Usfan arasında konaklamıştı.
Müşrikler:
“Onların bir namazları var ki, onlar için babalarından ve evlatlarından çok daha kıymetlidir. Bu namaz ikindi namazıdır. Hazırlığınızı yapın, üzerlerine bir anda çullanın!” dediler.
Bunun üzerine Cebrail (aleyhisselam), Resûlullah’a (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) gelerek, ashabını iki gruba ayırmasını söyledi. Bir grup namaz kılarken, diğer grup geride durarak tedbirli olmalı ve silahlarını yanlarında bulundurmalıydı.
Resûlullah, birinci gruba bir rekât namaz kıldırdı. Bu grup bir rekâtten sonra geri çekildi.
Sonra arkadaki grup öne geçti ve onlara da bir rekât namaz kıldırdı.
Böylece her grup, Resûlullah ile birlikte birer rekât kılmış oldu.
Resûlullah ise toplamda iki rekât namaz kıldı.”
(Tirmizî, Tefsîr, 4/3035)