Sanat… İnsan ruhunun sessizce konuştuğu, duygularını ifade ettiği en derin dil.
Bir resmin fırça darbelerinde, bir şiirin kelime seçimlerinde, bir romanın satır aralarında
Bazen haykırır, bazen fısıldar; ama her zaman bir şeyler anlatır.
Peki, biz ne kadar dinliyoruz?
Edebiyat, insanın kendine ve hayata dair sorularına yanıt aradığı bir yolculuktur.
Bir şiirin içinde kendimizi bulur, bir romanın kahramanında kayboluruz.
Kimi zaman Nazım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” mısralarında insanlığa olan özlemimizi hatırlarız.
Kimi zaman da Sezai Karakoç’un “Monna Rosa”sında ilk aşkı dinleriz yeniden yaşarız.
Çünkü edebiyat, insana sadece okumayı değil, hissetmeyi de öğretir.
Sanatın bir diğer büyüsü de zamansız oluşudur.
Bir tabloya baktığınızda, ressamın yaşadığı yüzyılı değil, o anki ruh halini hissedersiniz.
Türk edebiyatında ise Ahmet Hamdi Tanpınar’ın huzuru veya Yaşar Kemal’in doğaya olan hayranlığı, kendi coğrafyamızın ruhunu tanıtır bize.
Ancak günümüzde sanatın değeri yeterince anlaşılıyor mu?
Teknolojinin hızlı yükselişi, bizi kısa vadeli tüketimlere alıştırıyor.
Bir kitabı sabırla okumaktansa, birkaç dakikalık videolara bakmayı tercih ediyoruz.
Bir müzik eserini derinlemesine dinlemek yerine, yalnızca ritmine kapılıyoruz.
Oysa sanat, tüketilmek için değil, hissedilmek içindir.
Sanat, insanı iyileştirir. En saf hali ile insanın kendine olan yolculuğunda yol arkadaşıdır.
Aslinda
Sanat, insanın Yaradan’ın büyüklüğünü anlamak için kullandığı en güzel yollardan biridir.
Bir resimdeki renkler, bir şiirdeki kelimeler sirke kaçmadan ama …
Hepsi aslında bize Allah’ın yarattığı muhteşem düzeni ve güzelliği hatırlatır.
Çünkü her güzel şey, aslında Allah’ın “El-Cemîl” (Güzel olan) isminden bir yansıma taşır.
Edebiyat, insanın kelimelerle yaptığı kendine ifade edebilmedir adeta.
Şair, dizelerinde kendi acısını, sevgisini ve hayranlığını dile getirirken, aslında Yaradan’a sığınır. Yunus Emre’nin ilahilerinde bunu net bir şekilde hissederiz.
O, derin bir tevazu içinde şöyle seslenir:
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır?”
Bu dizeler, insanı kendini tanımaya ve bu tanıma yoluyla Yaradan’ı anlamaya davet eder.
Sanatın bir diğer yönü de doğayı ve varlığı incelemesidir.
Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette, insanın doğayı tefekkür etmesi istenir:
“Göğü Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) O koydu.” (Rahman, 55/7)
Bir ressamın doğayı resmetmesi ya da bir şairin bir dağın heybetini tarif etmesi, aslında bu tefekkürün bir yansımasıdır.
Doğanın güzelliklerine bakarak Allah’ın kudretini anlarız.
Ancak sanat, İslam’a göre sadece güzellik sunmakla kalmaz; aynı zamanda ahlak ve hikmet taşımalıdır.
Bir sanat eseri, insanı kötülüğe değil, iyiliğe yönlendirmelidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), şair Hassan bin Sabit’i, İslam’ın hakikatlerini şiirle anlatması için teşvik etmiştir.
Bu da gösteriyor ki sanat, insanlara doğruyu ve güzeli anlatmak için güçlü bir araçtır.
Ne yazık ki günümüzde sanat, çoğu zaman bu hikmetten uzaklaşıyor.
Tüketim odaklı, sadece zevk için yapılan eserler, insanın ruhuna değil, anlık keyfine hitap ediyor.
Halbuki gerçek sanat, insanı derinleştirir, Allah’a yaklaştırır ve hakikate yönlendirir.
Sonuç olarak, edebiyat ve sanat, insanın Yaradan’ın eserlerini anlamak ve anlatmak için kullandığı bir dildir.
Sanatı hayatımızdan uzaklaştırmamalıyız.
Çocuklarımızı kitaplarla, resimlerle büyütmeliyiz.
Bunlar bize, yalnızca bir eserle değil, kendi ruhumuzla da tanışma imkanı sunar.
Edebiyat ve sanat, insanı insan yapan değerlerdir.
Onlara ne kadar kıymet verirsek, aslında kendi ruhumuza o kadar yakınız demektir.
Öyleyse bugün, durup bir kitap açın, bir şiir okusak ne güzel olur degil mi?
Çünkü sanat, kalbinize uzanan bir yoldur ve bu yol her zaman yürünmeyi bekler.
Sanat, insana şunu öğretir: Hayatın her anı bir sanat eseridir ve bu eserin tek sahibi Allah’tır.
Eğer bu bilinçle bakabilirsek, hem sanatımızda hem de hayatımızda daha güzel bir yol bulabiliriz. ;Insallah
Güzel hafta sonlari:)
Türk edebiyatının en önemli yazar ve şairlerinden biridir. O, kelimeleriyle yalnızca bir edebiyat dili değil, aynı zamanda kendine has bir yorum katmistir
Her satırında, insan ruhunun derinliklerine dair izler bırakmış, sevdayı, varoluşu ve insana dair her şeyi yüreğinden çıkararak eserlerine aktarmıştır.
Sezai Karakoç’un yazıları, zamanla sınırları aşan, derin ve anlamlı bir dili içinde barındırır.
Onun edebiyatı, yalnızca bir neslin değil, tüm insanlığın ortak duygularına seslenen bir yapıya sahiptir.
Eserleriyle hepimize bir yol gösteren, hayatın en karmaşık yönlerine dair derin bir bakış açısı sunmuştur.
Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun.