Bazen şöyle bir doğaya bakıyorum da…

İçinde ne kadar çok güzellik var, değil mi?

Rüzgarın hışırtısı, yaprakların dansı, kuşların sesi… Hepsi insanın ruhuna dokunuyor.

Ama sonra hatırlıyorum:

Aslında bu güzelliklerin kaynağı doğanın kendisi değil.

O güzelliklerin asıl sahibi, onları var eden Yaratıcı.

Allah, her şeyi bir hikmetle yaratmış.

Doğanın her köşesine kudretinin izlerini serpiştirmiş gibi.

Mesela mimoza çiçeğini düşün.

Mimoza çiçekleri, zarif yapraklarıyla sanki gökyüzünden düşen bir huzur parçası gibidir.

Her bir yaprağı, sabahın ilk ışıklarıyla parıldayan bir yıldız gibi parlar, içindeki güzellikleri dünya ile paylaşmaya gelir.

O sarı tonlar, bir nehir gibi akıp giden zamanın içinde kaybolur, ancak her bakışta bir anı gibi kalır.

Mimoza, en basit haliyle bile büyüleyicidir; dalındaki incecik yapraklar, bir dokunuşa bile nazikçe eğilir.

Onun varlığı, sessiz bir zarafet gibidir.

Her gün geçerken, kimse fark etmeden, o ince ince yeşerir ve bir anı renklendirir.

Belki de en güzel yanı, hiçbir şey söylemeden sadece var oluşuyla ruhumuza huzur getirmesidir.

Allah’ın bu zarif hediyesi, insana bir tür dinginlik verir.

Sanki dünyadaki tüm karmaşalar bir anlığına kaybolur, sadece mimoza çiçeğinin yumuşak ve narin varlığı kalır.

Her mevsim yenilenir, her açışıyla doğanın sürekli yenilik ve güzellik sunduğunu hatırlatır.

Mimoza, bir çiçekten çok daha fazlasıdır; bir anlamdır, bir huzur kaynağıdır.

Güzelliğiyle, zarafetiyle kalbimize dokunan bir hatıradır, sadece gözle değil, ruhla da görülebilir.

O zarif sarı renkleriyle sanki gökyüzüne yükselen bir teffekür  gibi değil mi?

Rüzgarla birlikte o incecik yaprakları titrediğinde, sanki kalbe

“Ben buradayım, bak ne kadar güzel yaratıldım” der gibi…

Böyle şeyleri görünce diyorum ki:

Doğa sadece doğa değil.O aslında Rabbimizin bize yazdığı, gösterdiği bir sanat eseri.

Her çiçek, her ağaç, her gölge…Hepsi O’nu anlatıyor.

Ve biz, bu güzellikleri sadece gözle değil, kalple görmeyi öğrenmeliyiz.

Son zamanlarda başka bir şeyi de düşündüm.

Biliyor musun?

Bazen en çok sevgiyi gösteren insanlar, aslında içten içe sevgiyi en çok eksik hissedenler olabiliyor.

Kalbinde bir boşluk taşıyan insan, başka kalpleri tamamlamak için uğraşır sanki.

Çünkü sevgi vermek bir nevi kendi içinde eksik olanı dengelemek gibi gelir.

Belki bir gün o sevgiyi kendisi de görür diye umut eder…

Bu yüzden bazı insanlar hep başkalarını düşünür, kendini ihmal eder.

Ama dünya…

Ne yazık ki, her yapılan iyiliğin karşılık bulduğu bir yer değil.

Hani derler ya, “Yaptığın iyiliği denize at, balık bilmezse Halik bilir.”

İşte tam da öyle.

Böyle insanlar acılarını pek anlatmazlar.

Sustuğu yer, aslında en çok konuşmak istediği yerdir belki.

Ama bilirler ki, dertlerini insanlara anlatmaktan çok, Rabbine açmak daha kıymetlidir.

Çünkü insan bazen anlayamaz, ama Allah hep bilir…

Ve kalpler, gerçekten ancak O’nu anmakla huzur bulur.

Bu da Kur’an’ın çok açık bir vaadidir bize:“Şüphesiz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle

huzur bulur.” (Ra’d, 28)

Geçenlerde biri şöyle bir şey dedi:
“Keşke insanlar bana nazik olduğumu değil, fazla empatik olduğumu söyleseydi.”

O cümle kalbime kazındı.

Çünkü bazen o kadar çok empati kuruyoruz ki…Kendi sınırlarımızı yok sayıyoruz.

Oysa merhamet etmek güzeldir, evet.

Ama önce kendimize merhamet etmeyi unutmamamız gerek.

Peygamberimiz bile uyarıyor:“Kendine de zulmetme.” (Buhârî)

Bir yerden sonra şunu fark ediyorsun:

Asıl huzur, insanlardan bir şey beklemekte değil.

Asıl huzur, sadece Allah’a yönelmekte.

Çünkü insan kalbini en iyi bilen, yalnızca O’dur.

Ve sen… Bazen sorunun kendinde olduğunu düşünüyorsun ya,

Belki de sen çözümün ta kendisisin.

Rabbimiz Kur’an’da ne diyor:“Bir kavim, kendi nefsini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 11)

Bu ne demek biliyor musun?

Değişim, içeriden başlıyor.

Dışarıda bir şey aramak yerine, içine bakmalısın.

Sen o kapının kapalı olduğunu sanıyorsun ama…

Anahtar da, kilidi açacak cesaret de sende.

Ve bir gün şunu anlıyorsun:

Başkası gibi olmak istemek, aslında kendi özünü görememek.

Çünkü her insan kendi ahlakının rengini taşır.

Dışarıda güzellik aramadan önce, içindeki güzelliği fark etmelisin.

Biliyor musun, kalp bir kuyuya benziyor.

Ne kadar temiz tutarsan, o kadar berrak su verir.

Ama insanlar kendine bakmayı bırakıp başkalarını suçladıkça, o kuyu bulanık kalıyor.

“Kendi gözündeki merteği görmez, başkasının gözündeki çöpü görürsün.” (Hadis)

O yüzden belki de senin görevin sevgiyi aramak değil…
Ona karşı inşa ettiğin duvarları yıkmak.

Ve hatırla: Zor zamanlar, gerçek dostları ve güçlü insanları ortaya çıkarır.

Bazen her şey sana karşı gibi görünür.

Ama yine de pes etme.

Çünkü:“Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 153)

İşte böyle …
Bir çiçekle başlayan düşünce, kalbin derinliklerine kadar ulaşıyor.

Bir mimoza bazen sadece bir çiçek değildir…

Bazen bir tefekkür vesilesi, bazen bir sevinç, bazen de kendini hatırlatan nazik bir dokunuş olur. 🌼

Selam ve dua ile

𝓗𝓪𝓴𝓲𝓶𝓮 𝓖𝓾𝓵𝓼𝓾𝓶 ℋ𝒾𝒸̧𝓇ℯ𝓉.ℬℯ