İslam, insanları cehaletten uzaklaştırarak ilme ve hikmete yönlendiren bir dindir.

Kur’an-ı Kerim’in ilk emri olan “Oku!” (Alak Suresi, 96:1) bu gerçeği açıkça ortaya koyar.

Cehalet, insanın Rabbini, kendisini ve çevresini hakkıyla anlamasına engel olan bir perdedir.

Bu perdeyi aralamak, ancak ilimle ve tefekkürle mümkündür.

Cehalet sorgulamaz; çünkü sorgulama, İslam’da teşvik edilen düşüncenin ve aklın bir gereğidir.

Kur’an, sık sık insanları akletmeye, düşünmeye ve ibret almaya çağırır: “Onlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünmezler mi?” (Âl-i İmran Suresi, 3:191).

Sorgulamayan birey, çevresindeki yanlışları kabul eder ve bunları düzeltmek için çaba göstermez.

Oysa Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Din nasihattir.” (Müslim, İman, 95) buyurarak, bireylerin doğruyu ve güzeli arama sorumluluğunu hatırlatmıştır.

Cehalet yargılar, önyargılarla hareket eder ve hakikate ulaşmayı zorlaştırır.

Oysa İslam, “Bir topluluğa duyduğunuz öfke sizi adaletsizliğe sevk etmesin” (Maide Suresi, 5:8) buyurarak, adalet ve hoşgörüyü teşvik eder.

Farklılıklarla barış içinde yaşamak ve birbirimizi anlamaya çalışmak, İslam ahlakının temel taşlarındandır.

Kadının İslam’daki Yeri ve Önemi

İslam, kadına büyük değer verir ve onun eğitimi ile bilinçlenmesini teşvik eder. Hz. Muhammed (s.a.v.), “İlim öğrenmek, kadın ve erkek her Müslüman’a farzdır” (İbn Mace, Mukaddime, 17) buyurmuştur.

Bu hadisi şerif, kadının eğitiminin İslam toplumlarının aydınlanması için ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.

Kadın, İslam’da sadece bir birey değil, aynı zamanda bir ümmetin geleceğini inşa eden en önemli unsurlardan biridir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şu sözleri, kadının aile ve toplum üzerindeki etkisini açıkça ortaya koyar: “Cennet, annelerin ayakları altındadır.” (Nesâî, Cihad, 6).

Kadın, hem çocuklarının ilk öğretmeni hem de toplumsal bilincin taşıyıcısıdır.

Eğer bir kadın öğrenirse, bu bilgi nesilden nesile aktarılır ve toplumun cehaletten kurtulmasına vesile olur.

 

Tarih boyunca, İslam’ın ilim ve irfan temelli yaklaşımının aksine, cehalet kadınları eğitimsiz bırakarak onları toplumdan soyutlamaya çalışmıştır.

Oysa İslam, kadınların üretken, bilgili ve güçlü bir şekilde toplumda yer almasını ister.

Hz. Aişe (r.a.), İslam tarihinde ilimle ön plana çıkan bir şahsiyettir ve sahabe efendilerimiz ilim konusunda kendisine danışmıştır.

Bu örnek, kadının eğitimi ve toplumsal katkısının ne kadar önemli olduğunu gözler önüne serer.

Cehalet, kadınları sadece biyolojik rollerle sınırlı bir hayatın içine hapsetmek isterken, İslam kadını birey olarak değerlendirir ve ona hak ettiği değeri verir.

Kur’an-ı Kerim’de, kadın ve erkek arasında bir üstünlük değil, sorumluluk paylaşımı ve adalet vurgulanır: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan Rabbinizden sakının…” (Nisa Suresi, 4:1).

 

İslam, cehaletle mücadeleyi bir iman sorumluluğu olarak görür. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer Suresi, 39:9) ayeti, ilmin ve öğrenmenin ne kadar kıymetli olduğunu vurgular.

Kadın ve erkeğin birlikte, Allah’ın koyduğu sınırlar çerçevesinde eşit şekilde ilim öğrenmesi, İslam medeniyetinin yükselmesinin temel taşlarından biridir.

Kadının eğitimi, sadece bireysel bir hak değil, ümmetin geleceğini aydınlatan bir sorumluluktur.

Cehalete karşı verilen mücadelede kadınlar, Hz. Hatice (r.a.), Hz. Fatıma (r.a.) ve Hz. Aişe (r.a.) gibi rol modellerle Müslüman toplumların rehberi olmuşlardır.

Kadın, İslam’da cehaleti yenecek en güçlü unsurlardan biridir.

Çünkü kadın ne öğrenirse, bunu çocuklarına, ailesine ve toplumuna öğretir.

Kadının aydınlanması, cehaletin karanlığını dağıtacak bir nurdur.

Bu nedenle, İslam’da cehaletle mücadele, ilim ve hikmetle donanmış kadınların öncülüğünde yükselen bir medeniyet mücadelesidir.

Selam ve dua ile