𝒮ℯ𝓁𝒶𝓂𝓊𝓃𝒶𝓁ℯ𝓎𝓀𝓊𝓂
ℬ𝓊 𝒶𝓀𝓈𝒶𝓂 𝓈ℯ𝓃𝒾𝓃𝓁ℯ kalpten gelen ameller üzerine biraz konuşmak istiyorum.
Hani bazen ibadet deyince aklımıza sadece namaz, oruç, zekât gibi bedensel ibadetler geliyor ya…
Ama aslında işin kalbi var.
Ve en önemli tarafı da o.
Kalp amelleri…
Belki çok sık duymuyoruz bu ifadeyi ama dinin ruhu orada gizli.
Niyet, ihlas, sabır, şükür, Allah’a güvenmek, sevmek, korkmak, umut etmek…
Bunların hepsi kalbin yaptığı işler.
Ve bunlar, Rabbimizin en çok baktığı, en çok değer verdiği şeyler.
Kur’an’da Fâtır Suresi’nde Allah Teâlâ insanların üç sınıf olduğunu bildiriyor:
Nefsine zulmeden: Yani farzları ihmal eden, haramlara bulaşan kişi.
Orta yolda olan (muktasıd): Farzları yapan, haramdan kaçınan ama nafilelerde çok da ilerlemeyen kişi.
Hayırlarda önde olan (sâbık): Hem farzları yerine getirip, hem de
nafile ibadetlerle Allah’a yaklaşan, kalbini temiz tutan, ihlasla yaşayan kişi.
Aslında bu üç grup içinde herkes kendine bir yer bulur.
Kiminin ibadeti eksiktir ama kalbi temizdir, kimi çok ibadet eder ama kalbinde kibir taşıyabilir.
O yüzden kalp amelleri olmadan ibadet eksik kalır.
Namazı sadece kılmak değil mesele, huşu ile, kalple kılmak.
Oruç tutarken sadece aç kalmak değil; dilini, kalbini, davranışlarını da oruçlu tutmak önemli.
Allah, kuluna şekle göre değil, niyete ve kalpteki yönelişe göre değer verir.
Çünkü kalp, niyetin yuvasıdır. Samimiyetin, teslimiyetin, tevekkülün merkezidir.
Bir hadis-i kudsîde şöyle buyruluyor: “Kulum bana farzlarla yaklaşır. Nafile ibadetlerle de
yaklaşmaya devam eder. Sonunda onu severim. Onu sevince, işiten kulağı, gören gözü, tutan eli,
yürüyen ayağı olurum…”(Buhârî, Rikāk, 38) Bu hadis çok şeyi anlatıyor.
İnsan kalbinin en derin arzusu, bir yerlere ait olmak, sevilmek ve sevmektir.
İslam’ın kalbinde de bu arayışa cevap veren, ruhu doyuran bir kavram yer alır: Allah’a yakınlık.
Bu yakınlık, sadece ibadetle değil, bilinçli ve sevgi dolu bir kullukla kazanılır.
Burada dikkat çekilen şey, Allah’a yakınlığın sadece şekilsel ibadetle
değil; kalpten gelen bir bağlılıkla, sevgili bir kul olmaya çalışmakla kazanıldığıdır.
İbn Teymiyye diyor ki: “Kalbin amelleri bedenin amellerinden daha üstündür.
Kalp olmadan bedenin ameli kabuktan ibarettir.”
Bu söz çok şeyi anlatıyor.
Kalbin yoksa, namaz sadece hareketten ibaret olur.
Kalbin yoksa oruç, sadece açlık olur.
Peki günahlarımız nasıl silinir?
Samimi bir tevbe ile.
İyiliklerle, çünkü iyilikler kötülükleri siler.
Başımıza gelen sıkıntılarla.
Sabrettiğimiz her musibet, günahlarımızı döker.
Ve en önemlisi: Allah’ın affıyla, rahmetiyle. O dilerse hesapsız affeder.
Kur’an’da Allah’ın velî kulları şöyle tarif ediliyor: “İyi bilin ki, Allah’ın
dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.Onlar iman eden ve takva üzere
olanlardır.”(Yûnus, 10/62-63)
Velî olmak için illa keramet sahibi olmak gerekmez.
Kalbiyle Allah’a bağlı olan, ihlasla ibadet eden, günaha düşse de
hemen tevbe eden, sabreden, rızâ gösteren her kul, Allah’ın dostluğuna adaydır.
O yüzden kalbimizi boş bırakmayalım.
Nefsimize zulmeden değil, Allah’a yaklaşan kullar olalım.
Farzlara dikkat eden, kalp amellerini ihmal etmeyen, Rabbine içten bağlanan kullar olalım inşallah.
Kaynak Notu Bu yazi, İbn Teymiyye’nin “Kalp Amelleri” (Amâlü’l-
Kulûb) anlayışına dayanmakta olup, onun “el-Ubûdiyye” ve
“Mecmû‘u’l-Fetâwâ” gibi temel eserlerinden faydalanılarak
hazırlanmıştır.
𝒞𝓊̈𝓂𝓁ℯ𝓉ℯ𝓃 𝒾𝓎𝒾 𝒶𝓀𝓈𝒶𝓂𝓁𝒶𝓇….