𝒮ℯ𝓁𝒶𝓂𝓊𝓃𝒶𝓁ℯ𝓎𝓀𝓊𝓂

Biliyor musun, Peygamber Efendimiz ﷺ öyle güzel bir söz söylemiş ki, hayatımızın her alanına rehber olacak cinsten.

Diyor ki:“Doğruluktan şaşmayın. Çünkü doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de cennete. Kişi doğru söyledikçe ve bu doğruluğa devam ettikçe, Allah katında ‘sıddîk’ yani dosdoğru biri olarak yazılır.”(Buhârî 6094; Müslim 105/607)

Gerçekten de öyle…

Doğru söz insanı güzelliğe, güzellik ise en güzel yere, cennete götürüyor.

Ama yalan mı? O da kötü yollara, oradan da Allah korusun, cehenneme sürüklüyor.

Peygamberimiz , yalan söylemeye devam edenin Allah katında “yalancı” olarak yazıldığını da özellikle vurguluyor.

Kur’an da bu çizgiyi net bir şekilde çizer. Mesela, İnfitar Suresi’nde şöyle denir:

“Şüphesiz iyiler nimet içindedir, yoldan çıkanlar ise cehennemdedir.” (82:13-14)

Bu ayet, bize şunu anlatıyor: Doğruluk sadece dilde değil, kalpte de başlar.

Ve kalpten gelen her dürüstlük, kişinin amelini de güzelleştirir.

Alimler bunu çok iyi anlamış.

Hep şöyle demişler:“Doğru söylemeyen, bana uymasın.”

Çünkü doğru söz, Allah’ın yeryüzündeki keskin kılıcı gibidir; neye değse keser.

Seyf b. Esbat gibi âlimler de şöyle der:“Kim Allah’a karşı doğru olursa, Allah da ona karşı doğru davranır.”

Ne güzel bir karşılık, değil mi?

Bir de şu var: Gerçek iman ile münafıklık arasındaki en belirgin fark doğruluktur.

Mümin, doğru olan kişidir; sözünde ve davranışında samimidir.

Münafık ise tam tersi…

Söylediğiyle yaptığı bir değildir.

Kur’an’da münafıklar sıkça “yalancı” olarak nitelenir.

Örneğin:“Kalplerinde hastalık vardır. Allah onların hastalığını artırmıştır. Yalan söyledikleri için onları acı bir azap beklemektedir.”(Bakara 2:10)

Ama doğruluk sadece sözle olmaz.

Kalbin tasdiki ve amelin sadakatiyle tamam olur.

Efendimiz bir başka hadiste şöyle buyuruyor:“İnsanoğlunun zinadan bir payı vardır; gözün zinası bakmak, kulağınki dinlemek, elinki dokunmak, ayaklarınki yürümektir.

Kalp ise arzu eder, dil de bunu ya doğrular ya da yalanlar.”(Buhârî 6243; Müslim 2657)

Yani her bir davranışımızda doğruluk ya da yalan gizlidir.

Gözümüz nereye bakıyor? Kalbimiz neye yöneliyor?

Bunların hepsi, bizim gerçekten ne kadar “doğru” olduğumuzu gösteriyor.

Kur’an’da “doğru olanlar” öyle güzel anlatılıyor ki…

Bak mesela Bakara Suresi’nde şöyle diyor: “İyi olmak sadece yüzünüzü doğuya ya da batıya çevirmek değildir. Gerçek iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inanmak, sevdiklerine rağmen ihtiyaç sahiplerine mal vermek, namaz kılmak, zekât vermek, verdikleri sözde duran ve zor zamanlarda sabreden kimselere aittir. İşte onlar doğru olanlardır.”(Bakara 2:177)

Bu ne demek? Gerçek doğruluk, hayatın her anında Allah’a bağlı kalmakla olur.

Sadece sözle değil, mallarımızla, davranışlarımızla, sabrımızla…

İşte bu yüzden “sıdk” yani doğruluk, imanın özü, kalbin aynasıdır.

Peygamberler bile Allah’a bir söz vermiştir bu konuda. Kur’an’da şöyle geçer:“And olsun ki peygamberlerden söz aldık… Eğer sizden sonra bir peygamber gelirse, ona mutlaka iman edecek ve yardım edeceksiniz.”(Âl-i İmran 3:81)

Yani doğruluk sadece bireysel bir fazilet değil, ümmetin ortak karakteridir.

Her peygamber, ümmetine doğruluğu miras bırakmıştır.

Çünkü din, Allah’ın kitabıyla yol gösterir; ama o yolu yürüyenler, doğru olursa din dimdik ayakta kalır.

Son olarak…
Birinin doğru olup olmadığını sadece sözlerinden değil, neye yöneldiğinden, ne için yaşadığından ve hangi durumda ne yaptığına bakarak anlayabiliriz.

Ve bu doğruluk hem dünyada hem ahirette insanın yüzünü güldürür.

Ne mutlu sözü ve özü bir olanlara…

Ne mutlu Allah’a karşı daima doğru olanlara…

Bizelerede   onlardan olmaya nasip etsin  amin

Faydalanilan  kaynak  İbn Teymiyye, Kalp Amelleri.