𝒮ℯ𝓁𝒶𝓂𝓊𝓃𝒶𝓁ℯ𝓎𝓀𝓊𝓂
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.
Uzun yürüyüşleri hep sevdim.
Çünkü yürümek yalnızca bir adım atmaktan ibaret değildi.
Her adımda içime doğru açılan bir kapı, Rabbime yönelen sessiz bir şükürdü.
Kalabalığın ortasında bile yürürken kendime ait bir sessizliğim olurdu.
Bir nevi inzivaydı bu… kalabalığın içinde bir yalnızlık, gürültünün içinde bir sükûnet.
Eskiden sabahlar hep telaşlı başlardı.
Çocukları okula yetiştirmek, eşimi uğurlamak, kendi işlerime koşmak…
Her şeyin bir ritmi vardı ve ben o ritmin içinde kaybolur giderdim.
Tatil günleri bile bir koşturmacaydı — alışveriş, temizlik, eksikler…
Zamanla fark ettim.
Koştururken herkese yetişmeye çalışmışım, ama kendime hiç uğramamışım.:)
Ve yine de, yorulduğumu fark etmeden yürümüşüm hep.
Sonra bir şey oldu.
İş çıkışı yaptığım o yürüyüşler, nefes alma alanım haline geldi.
Küçük bir müzik çalar, kulaklık, kimi zaman sureler, kimi zaman Fransızca dersleri…
Ama en çok da kendi iç sesim.
Şehrin içinden kendime doğru yürürdüm.
Ve Brüksel’deki o tepe…
Çünkü bana geçmişi, eskiden hissettiklerimi, unutmamaya çalıştığım duyguları hatırlatırdı.
Oradan tüm şehre bakmak çok güzeldi.
Orada ağlamak başkaydı. Kimse görmezdi, ama rüzgâr hissederdi…
Ve o da ağlardı sanki benimle beraber.
Annemin yokluğu en çok o şehirde çarptı bana.
Yabancı bir ülkede, tanıdık olmayan bir dilin, tanımadık yüzlerin arasında kendimi en çok o tepede
“ben” gibi hissedebildim.
Kalabalık içinde küçük bir kasaba gibiydi orası.
Sadece bana ait gibiydi. Sessizdi, sakin… Sanki şehir bile orada biraz yavaşlardı.
Tepede rüzgâr yüzüme çarparken, zaman bükülür gibi olurdu.
Gözlerimle değil, kalbimle görürdüm o eski günleri.
Bir anda kasabama giderdim…
Zeytin Dağımıza, koyunlara, çocukluğumun seslerine…
Portakal ağaçlarının arasında kaybolmuş evler, uzaktan gelen melodi…
Sinemacı Ahmet Amca’nın hoparlörden çaldığı şarkılar, annemle gitmeyi hayal ettiğim sinema geceleri…
Çünkü insan bazen yalnızca bir yere değil, bir zamana, bir anıya, bir hisse tutunur.
Ben de o tepede geçmişe tutundum.
Annemin sıcaklığına, çocukluğumun sessizliğine, ve kaybettiklerime rağmen içimde taşıdığım sevgilere…
Her şey yabancıydı, ama o tepe değildi.
O bana benziyordu. Sessizdi, ama derin. Yalnızdı, ama güçlü. Ve ben orada her şeyi bırakıp yeniden “ben” olabiliyordum.
Ve şimdi, geriye dönüp baktığımda…
O tepede dökülen gözyaşlarıma, Rüzgârla paylaştığım sırlarıma,
Yalnızlığın içinden süzülen sabrıma rağmen içimde sadece bir cümle yankılanıyor:
“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.”
O tepenin en ucunda içtiğim acı kahve hâlâ damağımda.
Ve o buruk tat, bana çocukluğumu geri getirirdi.
O zamanlar dünya yavaş, umutlar büyük, kalp hafifti.
Geçen gittigimde aynı tepeye yeniden çıktım. Ama hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Tepe değişmiş, şehir değişmiş… Ben değişmişim.
Dönme dolaplar kurulmuş, parlak ışıklar, telaşlı kalabalıklar…
O eski sükûnet yoktu. İçimde garip bir boşluk…
Kendime sordum: “Acaba hâlâ hayal kurabiliyor muyum?”
Sonra anladım…
Biz tam zamanında gelmişiz bu sehre bu ülkeye…
Tam zamanında yürümüşüz, tam zamanında dua etmişiz.
Geç kalsaydık, belki o hissi hiç yaşayamayacaktık.
Allah en iyisini bilir her zaman oldugu gibi
Hayat bana öğretti ki her şeyin bir vakti var.
Her şey olması gerektiği zamanda olur.
Ne bir eksik, ne bir fazla… Tam vaktinde.
Eskiden hayal kurardım, şimdi dua ediyorum.
Eskiden oldurmaya çalışırdım, şimdi olacak olanı sabırla bekliyorum.
Ve içten içe biliyorum: Biz tam zamanında yorulduk.
Tam zamanında sevdik.
Tam zamanında yürüdük o yokuşları…
Artık itirazlar yok içimde. Şükürler var.
Kabulleniş var.
Ve en çok da Rabbime sığınış var.
Çünkü beni en çok unuttuğum yerde, O buldu.
Ben düşerken, O tuttu dizlerimdeki yaralarim acimadi sifami verdi.
Ben unutmuşken, O hatırladı.
Ben yalnızken, O yanımda oldu.
Aynada gözlerimin içine hiç utanmadan bakabiliyorsam,
arkada bırakılmış hüzünlere ve yaşanmış sevinçlere rağmen içimde bir sevinç varsa—kimsenin
hakkını yememiş olmanın huzuruyla, bu sadece O’nun merhametiyle…olmustur
Hamd olsun Rabbime…
Aslında herkes, başkalarıyla uğraşmak yerine kendi hikayesine odaklansa, şükredecek ne çok güzellikleri olduğunu fark edecek.
Her insanın içinde kendine ait bir dünya, yaşanmışlıklar, hayaller ve mücadeleler var.
Başkalarının hayatlarına takılıp kalmak, kendi içindeki zenginliği gölgede bırakıyor.
Oysa biraz durup, kendine dönse insan…
Belki bir sabah kahvesinde saklı huzuru, bir dost gülüşünde gizli sevgiyi, bir yalnızlık anında büyüyen sabri ve umudu keşfeder.
Güzellik, her zaman göz önünde değil; bazen sadece bakmayı bilen gözlerde saklı.
Ve belki de en kıymetlisi, insan kendine döndüğünde anlardir.
Başkalarının gürültüsünde değil, kendi iç sesinde saklıdır gerçek huzur.
Bugün bu satırlar neden yazıldı?
Çünkü eğer bu yazıyı okuyan bir yerlerde, Kendini yalnız, kimsesiz, unutulmuş hisseden bir
evladımız, kardeşimiz, gönül dostumuz varsa bilsin isterim:
Vallahi de, billahi de yalnız değilsiniz.
Hz. İbrahim ne güzel demişti: “Dostum, ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O’dur.
Beni yediren de, içiren de O’dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir.
Beni öldürecek, sonra da diriltecek O’dur.
Ahiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O’dur.
“Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat!” (Şuara Suresi, 83)
İşte bu yüzden, hem geçmişe bakan gözlerimle, hem de geleceğe umutla bakan kalbimle diyorum ki
“Kardeşim, bu ayetler sadece geçmiş kavimler için değil, bizler için de geçerlidir.
Kur’an-ı Kerim, yalnız kalmayalım, doğru yolu bulalım diye rehber olarak indirilmiştir.
Kur’an, sadece mezarlıklarda ölüler için okunmak amacıyla değil, yaşayanların hayatına yön vermek için gönderilmiştir.
Bir elektrikli alet aldığımızda, onu doğru kullanmak için içindeki kullanım kılavuzunu okuyorsak;
bize rehberlik etsin diye gönderilen Kur’an-ı Kerim’i de okumamız ve hayatımıza uygulamamız gerekir.
Kur’an-ı Kerim’i anlamak ve yaşamak bizler için yeterlidir, Allah’ın izniyle.
Evet, sınavlar yaşıyoruz… Ama sabrı da, şükrü de veren Rabbimiz değil mi?
Her imtihanın içinde, bizi olgunlaştıran bir rahmet gizli.
Her halimizle Allah’a emanetiz.
Ve O’na emanet olmaya da her daim nasip etsin Rabbim…
Güç ve kuvvet yalnızca O’ndandır.
Biz sadece ve sadece O’na muhtacız.
Elhamdülillah…