Derler ya, “İnsanın karakteri gençliğinde nasılsa, yaşlılığında da öyledir.”

Çocukluğumuzun komşu teyzesi işte tam da böyleydi.

Bizi bilir, biz onu tanırdık.

Babaannemi, dedemi; annemi, babamı… hepsini bilirdi.

Çok şükür biz de onun o güzel hâllerine şahit olduk, onu tanımak nasip oldu.

Hepimizin ortak komşu teyzesi gibiydi.

Bir Mahallenin Sessiz Çınarıydı…

Evine, işine  ailesine mesguldu hep. Duruşuyla, suskunluğuyla örnekti.”

Gençliğinde de çok çalışkandı, elinden iş eksik olmazdı

O zamanlar hemen hemen herkesin bir ineği, koyunu olurdu.

En fakirin bile bir hayvanı vardı o zamanlar  bugun 

O güzelim daglarda  bir koyun bile  gezmiyor malesef  böyle bir durum var  ülkemizde 

 herkes yogurdu , peyniri    mazalardan  aliyor   bugün.

“Akşamları hayvanları dağa götürürdük.

Yazın o yakıcı sıcaklarında gündüzleri inekler evde olurdu.

Bakın mesela, amcamgilerin  hayvanlarıyla birlikte bizim evde tam beş inek vardı; dağa

bırakır, akşam olduğunda gönül rahatlığıyla geri dönerdik.

Kimse gözetmezdi, çalınır mı kaybolur mu diye endişelenmezdik.

Öyle bir güven vardı ki… Bugün beş ineği dağa bırakıp ardına bile bakmadan geri gelmek

mümkün mü? İşte yaşadığımız dönemin farkı buydu.”

Neyse …

Sekure Teyze  o bir başkaydı. Mertti, sağlamdı, dimdik dururdu hayatın içinde.

Dedikoduya girmez, söylentilerin olduğu yerde oturmazdı bile.

 Sözü yerli yerindeydi.  Ağırbaşlıydı,  ve vakarlıydı.

Çocukken ondan biraz korkardık. Çünkü çok konuşmazdı, ciddiydi herdaim 

Ama yıllar geçtikçe anladık; İçinde pamuk gibi bir kalp taşıdığını…

Ne güzel bir insan olduğunu  fark ettik.

Kapısının önünden geçerek oynardık yakar topumuzu.

 Evinin bahçesindeki  Leylak dalları duvarın üzerinden sarkardı.

Sekure Teyze’nin leylak ağacı, Kamile Teyze’nin iğdesi, Hayromolla Nine’nin akasyası…

Mevsiminden geçen yollar hep güzel kokardı.

Portakal çiçeklerinden ise hiç bahsetmiyorum bile; o güzellik anlatılmaz, yaşanırdı

Bahçesindeki yeni dünya ağacı hep ilk onların meyve verirdi.

Az yemedik erik ağacının dalından, erikleri 

Bahçesinden…Yegeniyle  beraber avucumuzda tuz.

Ortanca çiçekleri açardı kocaman kocaman,beton merdivanin kenarinda

Akşam üzerleri…,Bahçesini sulardı.

Her daim…

Tertemiz, pırıl pırıl, özenle.

Az koşmadık evinin önünden…Anılarımıza sessizce eşlik etti yıllarca.

Her sene izine geldiğimde, mahallede ilk uğradığım yer onun kapısı olurdu.

Fazla kalmazdım, 15–20 dakikayı geçirmezdim; rahatsız etmek istemezdim.

Ama o kısacık vakit nasıl da güzel sohbetle geçerdi…

Geçen  defasında,  beni ilk başta tanıyamadı.

İçim burkuldu, gözlerim doldu…

Sonra yüzüme dikkatlice bakıp dedi ki:

“Sen Hacı Kerimlerin Firdevs’in kızı değil misin, Hakime?”

İşte o an her şey yerine oturdu. O anı, o sesi, o bakışı hiç unutmam.

Allah razı olsun Sekure Teyze’den bize   böyle güzellikler   verdigi için 

Güzel yaşadı, iz bırakarak gitti bu dünyadan;

Allah rahmet eylesin…

“Ömür dediğin bir gündür, o da bugündür…”

Doğduğumuzda herkes gülüyordu, biz ağlıyorduk…

Öyle bir hayat yaşamalı ki, son nefeste ardımızdan herkes ağlasın, biz huzurla

gülümseyelim.

Çünkü gerçek hayat, geride bıraktığımız izlerle anlam kazanır.

Dün geçti, yarın meçhul… Elimizde sadece ‘bugün’ var.

Ardında sevgiyle anılacak anılar, 

Sekure teyze güzel yaşadı, iz bırakarak gitti bu dünyadan;

 Biz Onu hep iyi bildik, güzel tanıdık.

Mekânı cennet, ruhu şâd olsun. 🌹

Yattığı yer nur, mekânı cennet olsun. 

amin