Însanoğlu doğası gereği başkalarına yardım etme, yol gösterme ve öğüt verme ihtiyacı hisseder.
Ancak ne yazık ki, çoğu zaman bu ihtiyaç bir sorumlulukla değil, acelecilik ve kibirle birleşir.
İnsan, bir meseleyi anlamadan, bütün taraflarını görmeden, derinlemesine düşünmeden fikir yürütür ve tavsiye verir.
Oysa Allah Teâlâ, Kur’an’da bize akıl, sabır ve hikmet ile hareket etmemizi buyurmuştur:
Bu ayet, her işin başında önce anlamak ve doğru bilgi edinmek gerektiğini hatırlatır.
Dinlemeden konuşmak, görmeden hüküm vermek, bilmeden tavsiye vermek; sadece
karşıdakine değil, aynı zamanda tavsiye veren kişiye de sorumluluk yükler.
Çünkü söz, bazen silah kadar keskin, bazen de su kadar sarsıcıdır.
Rasûlullah (s.a.v.) buyurur: “Kişiye, duyduğu her şeyi söylemesi günah olarak yeter.” (Müslim, Mukaddime, 5)
Bu hadis, insanın tavsiyesini ölçmeden vermesinin ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterir.
Çünkü aceleyle verilen öğüt, kişinin kalbini kırabilir, yanlış yönlendirebilir veya Allah katında bir sorumluluk olarak geri dönebilir.
Tavsiyenin hikmeti, dinledikten sonra, anlayarak ve ölçülü şekilde verilmesinde gizlidir.
Önce dinle, sonra düşün, sonra konuş.
Bu sırayı takip etmek, hem tavsiye verenin hem de alanın zarar görmesini engeller.
Görmeden, bilmeden, aceleyle söylenen sözler, çoğu zaman yanlış yönlendirmeye ve gereksiz yükün doğmasına sebep olur.
Unutulmamalıdır ki en büyük öğüt, sadece sözle verilmez; bazen susmak ve dua etmek, en hikmetli nasihattir.
Allah’a güvenip, sabırla beklemek, aceleci tavsiyelerden kaçınmak, olgun bir insanın alametidir.
Ayrıca, tavsiyeyi alan kişi de sorumludur: tavsiye her zaman doğru olmayabilir, her zaman faydalı olmayabilir.
Dolayısıyla, öğüt verenin niyetini ve bilgisini sorgulamak, kendi aklı ve imanıyla süzmek gerekir.
Çünkü doğru nasihat, ancak sabırla, hikmetle, empatiyle ve anlayışla verildiğinde değer kazanır.
Bizim toplumumuzda bir hâl vardır: dinlemeden söylenen söz, hikmetten uzak olur; bilmeden tavsiye, fayda değil zarar getirir.
İnsan, aceleyle hüküm verir, anlamadan, görmeden fikir yürütür ve öğüt verir.
Oysa Dinimiz, önce dinlemeyi, sonra anlamayı, sonra da hikmetle konuşmayı öğretir.
Rabbimiz buyurur:”Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurât, 12)
Efendimiz ﷺ ise buyurur: “Kişiye, kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir.” (Tirmizî, Zühd, 11)
Bu sözler bize, önce dinlemenin, sonra düşünmenin, ardından hikmetli ve ölçülü tavsiyede bulunmanın önemini hatırlatır.
Çünkü her gördüğüne, her duyduğuna yorum katmak, çoğu zaman karşıdakine zarar verir ve kul hakkına giden bir yol açar.
Tavsiyenin hikmeti, dinledikten sonra, anlayarak ve ölçülü şekilde verilmesinde gizlidir.
Önce dinle, sonra düşün, sonra konuş.
Bu sırayı takip etmek, hem tavsiye verenin hem de alanın zarar görmesini engeller.
Görmeden, bilmeden, aceleyle söylenen sözler, çoğu zaman yanlış yönlendirmeye ve gereksiz yükün doğmasına sebep olur.
Unutulmamalıdır ki en büyük öğüt, sadece sözle verilmez; bazen susmak ve dua etmek, en hikmetli nasihattir.
Allah’a güvenip, sabırla beklemek, aceleci tavsiyelerden kaçınmak, olgun bir insanın alametidir.
Dinlemeden söylenen söz, hikmetten uzaktır. Bilmeden tavsiye, fayda değil, zarar getirir.
Önce dinle, sonra düşün, sonra konuş. Susmak ve dua etmek, bazen en büyük nasihattir.
Bu yaklaşım hem bireysel hem toplumsal hayatta rehber olabilir.
Sözün gücü büyüktür; ölçüsüz kullanılan söz ise hem kalpleri incitir hem de insanı Allah katında hesaba çeker.
Hikmetli ve sabırlı bir yaklaşım, hem insanlara fayda getirir hem de tavsiye verenin ruhunu olgunlaştırır.
Önce kulak veren Kalbiyle dinleyen, Sonra hikmetle söz söyleyen.
Düşündürücü olan ise şudur:
Dinlemeden verilen tavsiye, çoğu kez derman değil, dert olur.
Görmeden hüküm veren, adaletle değil, hevasıyla hareket etmiş olur.
Müslüman, tavsiyesini de ölçüyle yapar.
Gereksiz nasihat değil, ihtiyaç olunan yerde faydalı söz…
Çünkü susmak da bazen nasihattir.
Selam ve dua ile