Hakime Gülsüm
Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri arayan arkeologlar, uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkmışlar.
Yanlarında yüklerini taşıyan hayvanlar ve yerliler varmış.
Günlerce balta girmemiş ormanlardan geçmiş, nehirler ve çağlayanlardan aşarak yollarına devam etmişler.
Derken bir gün yerlilerden bir kısmı birden durmuş.
Yüklerini yere bırakmış, sessizce beklemeye başlamışlar.
Batılı arkeologlar şaşkınlıkla,“Zaman kaybediyoruz, hemen yola devam etmeliyiz!” diye
ısrar etmişler.
Ama yerliler hiç cevap vermemiş, yalnızca suskunluk içinde beklemişler.
Nihayet rehber, yerlilerin söylediklerini şöyle aktarmış:
“Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.”
Yavaşlasak Ne Kaybederiz?
Biz de aynı durumda değil miyiz?
Düşünmeden konuşuyor, aceleyle karar veriyoruz.
Hedefe ulaşmak için çoğu zaman
haksızlıklara, yalanlara, sahtekârlıklara göz yumuyoruz.
Oysa şöyle bir dursak…
Derin bir nefes alıp gözlerimizi kapatsak…
İçimize doğru bir yolculuğa çıksak…
Ne kadar iyi olurdu.
Hatırlıyorum: Nazilli’den Bozdoğan’a giderken Akçay’ın üzerinde bir köprü vardı.
Köprü dar olduğu için aynı anda yalnızca bir araba geçerdi, diğeri köprünün başında
beklerdi.
Köprünün her iki ucunda da tek bir kelime yazardı: “Yavaşça…”
Hayat da aslında bize bunu söylüyor.
Yavaşla, düşün, kendi içine dön.
Kendinle yüzleşmek cesaret ister; bu yolculuk bazen sancılıdır, bazen huzurlu…
Ama insanın olgunlaşması, kendini tanıması için kaçınılmazdır.
Tefekkür ve Yalnızlık
Kâinata bir bakalım: İlkbaharda taze yeşil yapraklar açar, sonbaharda ise birer birer dökülür.
Gökyüzünde milyonlarca yıldız, görünmeyen bir kudretin iradesiyle bir arada durur.
Peki biz, bütün bunların arkasındaki Yaratıcı’yı tefekkür ediyor muyuz? Onun
büyüklüğünü fark ediyor muyuz?
Bir gün biri bana, “Sen yalnızlığı seviyorsun.” dedi.
Hayır, ben yalnızlığı sevmiyorum.
Sadece… yalnız değilim.
Hz. Ali’nin şu sözü ne kadar anlamlıdır:
“Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama en büyük âlem sende gizlidir.”
Ama biz bunun farkında bile değiliz. Tıpkı Afrika’daki o kafile gibi:
“Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.”
Asıl Güç Hızda Değil, Sebatta
Ruhumuzla bedenimiz arasındaki mesafeyi açmayalım.
İç yolculuğumuzu ihmal etmeyelim.
Hepimizin bildiği tavşan ile kaplumbağanın hikâyesinde olduğu gibi, marifet hızlı
koşmakta değil; sabırla, sebatla ilerlemektedir.
Allah’ın izniyle hedefimize ancak böyle ulaşabiliriz.
Biraz dursak… Kendimizi dinlesek… Geldiğimiz yolu içimize sindirsek…
Ne güzel olurdu
Degil mi ?
Bizden selamlar……