Bir mescit düşün…
Kapısından içeri giren her kalbin maksadı aynı: Rabbine yönelmek.
Bir köşede biri var…
Sessizce oturmuş, kimseye karışmadan Rabbini anıyor.
Ne yüksek sesle konuşuyor, ne dikkat çekmeye çalışıyor.
Sadece zikrediyor.
Belki de içindeki yükleri bırakıyor, kim bilir…
Ama bir ses yükseliyor o anda:
“Burada olmaman gerekiyor. Burası sana ait değil.”
Ve o kişi şaşkın…
Çünkü orası bir mescit, yani Allah’ın evi.
Ve o da bir kul…
Yalnızca Rabbine sığınmış bir kul.
Şöyle cevap veriyor: “Bak, orada kimse yoktu. Sessizce Rabbimi anıyordum.
Bu seni neden rahatsız ediyor?”
Bu cevap, içten, sakin ve kırık bir dille söyleniyor.
Ama anlayan var mı? Maalesef, anlayış yerine dışlayış var.
Oysa Allah buyuruyor ki:“Mescitler şüphesiz Allah’a aittir. Öyleyse Allah ile birlikte başkasına dua etmeyin.”
(Cin Suresi, 18)
“Yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan herkes Rahmân’a kul olarak gelecektir.”
(Meryem Suresi, 93)
“Kim Allah’ın şiarlarına saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.”
(Hac Suresi, 32)
Bir başkası o an olaya şahit oluyor ve şöyle söylüyor içinden:
“Bu kisi kimseye zarar vermiyor. Sadece Rabbini anmak istiyor.
Ona karışma, bırak huzur içinde zikrini tamamlasın.”
Ama nafile… O kişi kırılıyor ve çıkıp gidiyor.
Bir mescitten… Rabbine sığındığı bir mekândan sessizce uzaklaşıyor.
Oysa Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ne diyor?“Mümin, mümine zarar vermez; onu hor görmez; ona eziyet etmez.”(Tirmizî, Birr, 18)
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin.”
(Buhârî, İlim, 11; Müslim, Cihâd, 6)
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”
(Buhârî, Tevhîd, 2; Müslim, Fedâil, 66)
Ve yine hatırlıyoruz: Mescitler ayrıştırmak için değil, birleştirmek içindir.
Kimse, bir diğerini kıyafetiyle, rengiyle, diliyle dışlayamaz.
Çünkü Rabbimiz buyuruyor:
“Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.
Birbirinizle tanışasınız diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık.
Allah katında en değerli olanınız, takvaca en üstün olanınızdır.”
(Hucurât Suresi, 13)
Sonunda, o sessiz kişi mescitten ayrılıyor.
Gönlünde kırıklıkla, ama kimseyi incitmeden…
Geride ise bir düşünce kalıyor:
“Acaba bu kişi farklı bir ırktan olmasaydı,aynı şekilde müdahale edilir miydi?”
Bu düşünce, aslında bir muhasebedir. Hepimizin kendine sorması gereken bir muhasebe.
“Müminler ancak kardeştir.”(Hucurât Suresi, 10)
“Hiçbir Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap’a üstünlüğü yoktur.
Üstünlük yalnızca takvadadır.”(Hadis – Ahmed b. Hanbel)
Mescitler, kulların Rabbine açıldığı yerdir.
Ve kimse bir diğerinin Rabbiyle olan bağını kesmeye yetkili değildir.
Bir kalbin huzurla oturduğu bir köşeye, başka bir kalbin öfkeyle yaklaşması ne kadar acıdır…
Ama ne mutlu ki, hâlâ anlayanlar var, hâlâ susarak düşünenler, içiyle konuşanlar var…
Ve ne mutlu ki, Rabbimiz biliyor.
Sessizliğimizi, kalbimizi, niyetimizi…
Dualarla, selamlarla…
🌿