Hevâ ve Hevesin Mü’min Hayatındaki Yeri

Kur’an’da “heva” kelimesi; Nefsin arzusu, aklın ve vahyin karşısına çıkan istek,

Kişiyi hakikatten saptıran yön,

Allah’ın hükmüne aykırı davranma eğilimi anlamlarında geçer.

Ve her zaman uyarılması gereken bir tehlike olarak sunulur.

Hevâ; arzuların ve nefsin akla ve şeriata aykırı yönelimi, heves ise çoğu zaman geçici ve sübjektif isteklerdir.

Her iki kavram da insanın ruhî dünyasında çeşitli sınavlar ve imtihanlar yaratır.

Hevâ, insanın doğruluk ve hak yoldan sapmasına; kısa süreli haz ve menfaatlere kapılmasına sebep olur.

Bu nedenle hevâ ve hevesi terketmek, mü’minin olgunluğunun ve takvâsının en belirgin göstergelerindendir.

İnsanoğlu, bu dünyaya ibadet ve kulluk imtihanı için gelmiştir.

Dolayısıyla yaşam boyu nefsin hevâ ve hevesleriyle mücadele etmek, onu hayırlara yönlendirmek ve ruhunu terbiye etmek bir mü’minin temel görevidir.

İnsan, Allah katında yüksek makamlara erişse dahi; dünya, nefis ve şeytanın vesvese ve tuzaklarıyla karşı karşıya kalır.

Kulluğun değeri de, bu tehlikeleri aşarak, fânî arzuların cazibesinden sıyrılmak ve kalbi Hakk’a yöneltmekle ölçülür.

Hevâ ve hevesle mücadele kolay bir iş değildir. Bu nedenle “Büyük Cihat” olarak nitelendirilmiştir. Resûlullah (s.a.v.) da nefsine karşı cihat eden kimseleri överek:

“Gerçek mücâhit, nefsine karşı cihad edendir.”

buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 2/1621; Ahmed, VI, 20)

Cephede yapılan cihad toplumu ilgilendirirken, nefse karşı yapılan cihad her mü’minin farz-ı aynî sorumluluğudur.

Çünkü insanın ruhî olgunluğu, nefsin arzularına karşı gösterdiği sabır, irade ve fedakârlıkla ölçülür.

Hevâ ve hevesin dizginlenmesi, kulluğun ve takvânın en temel basamağıdır.

İbrâhim bin Edhem (r.a) der ki:“Cihatın en şiddetlisi, nefsin hevâsına karşı yapılan cihaddır. Kim nefsini hevâsından alıkoyarsa, dünya sıkıntılarından ve belâlarından emin olur; kalbi huzura kavuşur, selâmete erer.” (Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 18)

Cenâb-ı Hak da, nefislerini tezkiye eden, günahlardan temizleyen ve takvâ ile olgunlaştıran kimseleri, peygamberî uyarılar ve kuvvetli yeminlerle müjdelemiştir. Bu kişiler, hem ruhî hem de dünyâî olarak huzura ve gerçek kurtuluşa erişirler.

Şems sûresi (91/1-9) bu hususu şöyle vurgular: İnsan, nefis terbiyesi ve takvâ ile donanmadıkça hakiki selâmete eremez. Nefisle mücâdele edenler, dünyevî sıkıntılardan ve ahiretteki azaptan korunarak, hakkın rızâsına mazhar olurlar.

Dolayısıyla heva ile cihad, yalnızca bir ahlâkî sorumluluk değil, aynı zamanda insanın ruhî yükselişinin ve gerçek kurtuluşunun temel şartıdır.

Günlük hayatımıza bakacak olursak, bu “heva cihadı” şunlarla kendini gösterebilir:

  • Öfkeyle tepki vermemek, sabırlı olmayı seçmek

  • Haksız kazanç yerine dürüstlüğü tercih etmek

  • Sosyal medyada veya arkadaş çevresinde popüler olmak uğruna yanlış şeyler yapmaktan kaçınmak

  • Kısa süreli hazlara kapılmak yerine uzun vadeli faydayı gözetmek

Cenâb-ı Hak da nefislerini temizleyen ve takvâ ile olgunlaştıranları müjdelemiştir. (Şems, 91/1-9) Bu kişiler,

hem ruhsal huzura erişir hem de dünyadaki sıkıntılardan korunur.

Yani heva ile cihad sadece dini bir kavram değil; aynı zamanda insanın kendini disipline etmesi ve doğru seçimler yapmasıdır.

Bu mücadele, farkında olsak da olmasak da her gün karşımıza çıkar.

Gerçek özgürlük ve huzur, bu içsel mücadeleyi kazandığımızda gelir.

  • Related Posts

    En Sessiz Ama En Değerli Organın Beyin…

    Read more

    L’Automne

    Read more

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir