Hazreti Mevlana mesnevisinde şöyle bir hikaye anlatıyor:
Bir Yahudi, bir Hıristiyan, bir de Müslüman yolda giderken arkadaş oldular.
Tıpkı aklın iman, bedeninde nefis ve şeytanla arkadaş olması gibi o Müslüman da onlarla bir süre arkadaş oldu.
Bu üç arkadaş yürüyerek akşama doğru bir konağa vardılar.
Orada biri onlara yemeleri için helva gönderdi.
Yahudi ile Hristiyan’ın karnı toktu, Müslüman’sa oruçluydu.
Akşam namazı vakti gelince Müslüman helvayı yemek istedi. Diğer ikisi itiraz ederek:
“Şimdi karnımız tok, bu helvayı sabaha bırakalım, sabahleyin yeriz” dediler.
Müslüman oruçlu olduğunu söylediyse de para etmedi.
Sonra helvanın paylaşılmasını teklif etti. Onu da kabul etmediler.
Neticede helvayı sabaha bırakmaya karar vererek uyudular.
Sabah olunca üçü de uyandı. İçlerinden biri:
“Herkes gördüğü rüyayı anlatsın, kimin rüyası daha güzelse helvayı o yesin. Zaten bu helva az, üç kişiye yetmez” dedi. Önce Yahudi söze başladı:
“Gece rüyamda Hazreti Musa’yı gördüm.
Elimden tutarak beni Tur dağına götürdü.
Oraya varınca ben de, Hazreti Musa’da, Tur Dağı da hep birlikte nurâ gark olduk” diyerek söze başladı.
Daha bir çok acayiplikler anlattı.
Görmediği bir çok hârikulâde halden bahsetti.
Bin bir yalan düzüp konuştu, helvayı kapabilmek için bütün hünerlerini ortaya koydu.
Yahudi’den sonra Hıristiyan söze başladı:
“Rüyamda Hazreti İsa’yı gördüm. Onunla göğün dördüncü katına çıktık. Âlemin güneşinin bulunduğu yere gittik. Orada akıllara durgunluk verecek nice nice şeyler gördüm” diyerek sözlere başladı. Oda olmadık yalanlar söyleyerek görmediği birçok şeyler anlattı. Hristiyan’ın rüyası bitince ikisi birlikte Müslümana:
“Haydi söyle bakalım sen neler gördün?” dediler.
Müslüman boynunu büktü:
“Sizler göklerin ve yerin acayipliklerini görüp dururken ben yatağımda uyuyordum. Yüce Peygamber Hazreti Muhammed (s.a.v) gelerek bana:
‘Ne uyuyup duruyorsun.
Arkadaşlarından biri Musa ile Tur Dağında nurlara gark oldu, diğeri İsa ile göklerde dolaşıyor, bari sende kalkıp karnını doyur.’ dedi.
Bu sözleri duyan o iki arkadaş bağırarak:
“A cimri adam! Yoksa helvayı yedin mi? diye çıkıştılar.
Bunun üzerine Müslüman olan, kendilerini kurnaz bilen bu iki kafadara şöyle cevap verdi.
O emrine itaat edilen peygamber emreder de ben hiç o emre uymaz mıyım?
Ben zavallı da kalkıp helvayı yedim, kusura bakmayın” dedi.
Bu hikaye, insanların dinî inançları, kurnazlık ve dürüstlük üzerine odaklanan bir temayı işliyor.
Mevlana’nın mesnevisinde anlatılan bu öykü, insanların içsel değerleri ve karakterlerini vurgulamaktadır.
Temel tema, üç farklı din mensubu olan bu arkadaşların dürüstlük ve kurnazlık üzerinden karakterlerinin sergilenmesiyle ilgilidir.
Yahudi, Hristiyan ve Müslüman arkadaşlar, bir helvayı paylaşmak zorunda kalır. Helvayı paylaşma konusunda bir anlaşmazlık yaşanır.
Diğer ikisi, Müslüman arkadaşlarının oruçlu olduğunu bile bile onunla paylaşmak istemez. Helvayı sabaha bırakma önerisine karşı çıkarlar ve rüya üzerinden hangisinin helvayı hak ettiğine karar verme önerisinde bulunurlar.
Hikayenin ana teması dürüstlük, sadakat ve içsel doğruluktur.
Bu hikaye, insanların sahip oldukları inançlardan ziyade, karakterlerinin ne şekilde şekillendiğini, dürüstlük ve adaletin değerini vurgular.
Dürüstlük ve doğruluk, Müslüman arkadaşın karakterinde belirgin hale gelir.
Diğer iki arkadaş, kendi menfaatleri için uydurdukları yalanlarla helvayı almaya çalışırken, Müslüman arkadaş, biri peygamber olan rüyalar anlatarak oyun oynamaz.
O, basit bir şekilde gerçeği söyler ve uyması gereken bir emir aldığını, bu nedenle helvayı yediğini itiraf eder.