Bismillahirrahmanirrahim
Bakara Suresi 3. Ayet: “Ve namazı kılarlar.” Yani, bilinen namazı dosdoğru kılar, şartlarına riayet eder ve devam ettirirler.
Kur’ân’da namaz hakkında genellikle “yüsallûne” veya “sallû” fiilleri kullanılmak yerine “ikame” kökünden gelen ifadelerin yer alması dikkate değerdir.
Çünkü “namazı ikame ederler” demek, sadece “namaz kılarlar” demekten daha derin bir anlam taşır.
Bu ifade; namazı şartlarına uyarak, huşu ile, tevazu göstererek kılmayı; gerekirse başkalarına da kıldırmayı ve namazın toplumsal boyutunu ihya etmeyi kapsar.
Bu sebeple namazda ta’dil-i erkân (namazı rükünlerine uyarak kılmak) vacip olduğu gibi, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve namazın gereklerini tamamlamak için gayret göstermek de dinin gerekli gördüğü hususlardandır.
Ana-babanın çocuklarına namaz terbiyesi vermesi, müminlerin birbirine tavsiyede
bulunması, amirlerin namaz için engelleri kaldırması ve imkân sağlaması, Cuma ve
cemaat namazlarına önem verilmesi de bu kapsamdadır.
Îkame kelimesi, “kıyam” veya “kıvam” kökünden gelir ve “kaldırmak”, “dikmek”, “düzeltmek”, “devam ettirmek” gibi anlamlar taşır.
Namaz bağlamında bu kelime, bu anlamlardan istiare yoluyla seçilmiştir. Önce “dikmek” ve “doğrultmak” manasını düşünelim.
Bu bize, “Namaz dinin direğidir.” hadis-i şerifini hatırlatır.
Hadiste din, yüksek bir binaya benzetilmiş; namaz ise o binanın direği olarak gösterilmiştir.
İman bu binanın temeli gibidir. Ayetteki “ikame” ifadesi de namazı cemaatle birlikte dikilen bir direğe benzetir.
Böylece dinin inşası, korunması ve devamı için namazın önemi vurgulanır.
Bu bina, süsleri ve tamamlayıcı unsurları olan büyük bir yapıdır.
Bu benzetmede mimar Allah, baş usta Peygamber, işçiler ise ümmettir.
Temel, kalpte imanla atılır; direk, ferdî namazlarla hazırlanır ve cemaatle dikilir; ardından diğer yapılar inşa edilir. Üstelik bu bina, geçmişte bir kez yapılıp bitmiş bir yapı değildir.
Canlı bir bünye gibidir; her gün yeniden yapılır, güçlendirilir, büyütülür.
Cemaatle namaz, İslâm toplumunun direğidir.
Tek başına kılınan namaz ise bu direğin hazırlanması ve düzeltilmesidir.
Dosdoğru, içi dışı temiz ve düzenli namaz, imanın tüm bedene yayılması ve hayatın ahenk kazanmasıdır. Bu şekilde hem iç hem dış temizlik sağlanır; kalp ve beden güçlenir.
Bir insanın namaz kılmadığı hâliyle, namaza devam ettiği hâlini karşılaştırırsanız; namaz kıldığı zamanki
ahlakının daha yüksek olduğunu görürsünüz. “Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût, 29/45) ayeti de bunu bildirir.
Namazsızken ahlaklı görünen biri bile, namaza başladığında ahlaken daha da yükselir.
Namazın kazandırdığı dört temel fayda vardır:
-
Temizlik
-
Kalp kuvveti
-
Vakit düzeni
-
Toplumsal düzelme
Bu faydalar, en basit namazda bile vardır.
Namazın faydaları saymakla bitmez; fakat en küçük ahlâkî faydası, kibri kırmak, kardeşliğe hazırlanmak ve Allah rızası için iş yapmayı alışkanlık hâline getirmektir.
Bu yüzden namazda en temiz ve güzel elbiseyi giymek tavsiye edilir.
Ancak bu süslü hâlde secdeye kapanmak, kibrin kırılmasını sağlar.
Alnını ve burnunu Allah’ın huzurunda yere koymak, nefsin gururunu yok eder. “Her mescide gidişinizde süslü elbisenizi giyin.” (A’râf, 7/31) ayeti de bunu ifade eder.
Kibirli insanlar en çok secdeye karşı çıkar.
Çünkü süslü elbiseler içinde Allah için alnı yere koymak, kibir damarlarına dokunur. “Şüphesiz bu (namaz), Allah’a saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara, 2/45) ayeti de bu gerçeği anlatır.
Oysa insanın sahip olduğu beden ve güzellikler Allah’ın lütfudur ve bir gün toprak olacaktır.
Secde, toprağa hakaret değil; yaratıcının büyüklüğü karşısında tevazu göstermek, kibirden arınmak ve kardeşçe yaşamak için cemaatle birleşmektir.
Namaz, kibri kırarken insana ruhî hürriyet ve yücelik kazandırır.
Bu yücelik, dünyadaki en görkemli duruşlardan daha üstündür.
Bu yüzden namaz, müminin miracıdır
. Onu beşerî sınırlardan alıp, Allah’a yakınlığa yükselten bir merdivendir.
Namaz, hayatın bütün aşamalarını içinde barındırır: Allah huzuruna hazırlanmak, düşünmek, istemek, kalkmak, rükûa eğilmek, secdeye varmak, oturmak, selamla bitirmek…
Böylece insan, dünya ve ahireti düşünerek Allah’a kavuşur, iman ve sevapla tekrar hayata döner.
Bir hadiste bildirildiği üzere “Namaz, İslâm ile küfrün arasındaki sınırdır.” Namazın dünyaya ve ahirete ait maddî-manevî faziletleri sayılamayacak kadar çoktur.
Burada sadece onun, imandan sonra en önemli ahlâkî ve toplumsal esas olduğunu vurguluyoruz.
Bu büyük binanın direği önce ferdî namazlarla hazırlanır, düzenlenir; cemaatle dikilir ve üzerine diğer yapılar inşa edilir. İşte “namazı ikame etme” tabiri, bu derin anlamı taşır.
Bu nedenle ayette müttakiler, “namaz kılarlar” diye değil, “namazı ikame ederler” diye övülmüştür.
Ayrıca ayetteki “salâte” kelimesindek belirli bir namazı, yani İslâm namazını ifade eder.
Namazın nasıl kılınacağı, şartları, rükünleri, sünnetleri, edepleri, mekruhları, bozan şeyler;
Peygamber’in “Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız, öyle kılın” hadisine uygun olarak, sahih şekilde bilinmiş ve uygulanmıştır.
Dolayısıyla “yüsallûne” denmeyip “yükîmûne’s-salâte” buyrulması, “namazı dosdoğru kılarlar” değil,
“namazı dosdoğru ikame ederler” anlamını taşır.
Selam ve dua ile…;