Bismillahirrahmanirrahim “ Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla”
Kehf Sûresi 28: Sabah akşam Rablerinin rızâsını dileyerek O’na dua ve ibâdet edenlerle beraber olmaya candan sabret! Dünya hayâtının çekiciliğine kapılıp da gözlerini onlardan ayırma!
Kalbini bizi anmaktan gâfil kıldığımız, nefsânî arzularına uyan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme!
TEFSİR:
Müşriklerin zenginleri, fakirlerle birlikte oturmaya tenezzül etmiyor, kendisiyle oturup konuşmaları için Peygamberimiz (s.a.s.)’den
fakirlerin bulunmadığı hususi meclisler ayırmasını istiyorlardı.
Onların müslüman olmasını çok arzulayan Allah Resûlü (s.a.s.) de dile getirilen bu tür istekleri kabul etmeyi düşünmüştü. Bu âyet bu ve benzeri hâdiseler üzerine inmiştir.
Efendimiz (s.a.s.) daha önce de fakir müslümanlarla beraber bulunur, onların tüm dertleriyle meşgul olurdu.
Fakat bir işi sebebiyle kalkıp gitmek istediği zaman yanlarından kalkar giderdi.
Ne zaman ki Kehf sûresindeki bu âyet-i kerîme indi, artık böyle yapmaz oldu.
Bundan sonra sahâbe-i kirâm daha titiz davranmaya başladılar.
Birlikte otururken vakit bir hayli geçince Efendimiz’in rahatça kalkıp gidebilmesi için, onlar erken davranır ve onun yanından kalkarlardı. (bk. İbn Mâce, Zühd 7; Taberî, VII, 262-263)
Rivayete göre bu âyet inince, Resûlullah Efendimiz hemen kalkıp, o fakir sahâbîlerini aramaya koyuldu ve onları mescidin arka taraflarında Allah’ı zikrederken buldu.
Bunun üzerine; “Canımı almadan önce, ümmetimden bu insanlarla beraber bulunmaya sabretmemi emreden Allah’a hamdolsun! Artık hayâtım da ölümüm de sizinle beraberdir” buyurdu. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 304)
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) şöyle anlatır: Ben bir grup fakir ve zayıf muhacirle birlikte oturuyordum. Çıplaklıklarından dolayı, birbirlerine siper olmuşlardı.
İçlerinden birisi Kur’an okuyordu. Derken, Allah Resûlü (s.a.s.) çıka geldi ve: “Ne yapıyorsunuz?” dedi.
Biz de: “Ya Rasûlallah, birisi Allah’ın kitabından okuyor, biz de onu dinliyoruz” dedik. Bunun üzerine Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.): “Ümmetimden, kendileri ile oturup kalkmam ve beraberliklerine sabretmem emredilen kimseler nasib eden Allah’a hamdolsun” buyurdu.
Sonra da ortamıza oturarak: “Ey fakir muhacirler, kıyamet günü size verilecek mükemmel nurdan dolayı sevinin.
Sizler, cennete zenginlerden ellibin sene (Ebû Dâvûd’daki rivayete göre yarım gün, yani beşyüz sene) önce gireceksiniz” buyurdu. (Ebû Dâvûd, İlim 13)
Aynı konuda hakkında En‘âm sûresinde de şöyle buyrulur:
“Sabah ve akşam sadece Rablerinin rızâsını dileyerek O’na dua ve ibâdet edenleri sakın yanından kovma! Çünkü ne
sen onların hesabından sorumlusun, ne de onlar senin hesabından.
Şu halde onları kovma ki, zâlimlerden olmayasın!” (En‘âm 6/52)
Bu âyetlerin bizden istediği ahlâkî davranışının güzel bir misâlini
Hz. Ömer’le ilgili olarak nakledilen şu hâdisede görmek mümkündür:
Hz. Ömer bir grup insanla yolda yürürken ihtiyarlamış olan Havle (r.a.)’ya rastladı. Havle, Ömer (r.a.)’a durmasını söyledi. O da durdu, kadının yanına yaklaştı.
Başını Havle’ye doğru eğip onu dikkatlice dinlemeye başladı. Hz. Havle’nin derdini dinleyip arzusunu yerine getirdikten sonra geri döndü. Bir kimse:
“–Ey Mü’minlerin emîri! Kureyş büyüklerini şu ihtiyar kadın için mi beklettin?” dedi. Hz. Ömer kızdı:
“–Yazıklar olsun sana! O kadının kim olduğunu biliyor musun?”
“–Hayır!”
“–O kadın, Allah’ın yedi kat gökler ötesinde dinlediği Havle bint-i Sa’lebe’dir! Allah’a yemin ederim ki, eğer akşama kadar yakamı bırakmasaydı, işi görülmedikçe yanından ayrılmazdım.” (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 290)
Allah’ın samimi kulları olan fakirlerle beraber olmaktan kaçınan, bununla birlikte İslâm’ın kendilerine muhtaç olduğunu zanneden câhillere verilecek cevap şudur:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri