Selamlar…..
Geleneksel yaşamın sadeliği ve doğanın kucaklayıcı güzelliği, bir zamanlar kasabamınizin kalbinde can bulurdu.
İki dağ arasındaki bu kasaba, çayının kenarında kurulu, köprüleriyle buluşma noktasıydı.
Sabahın erken saatlerinde ezanın yankılanmasıyla birlikte, insanlar güne ibadetle başlarlar.
Cuma namazı, kasaba halkının bir araya gelip birlikte dua ettiği, toplumsal bir dayanışmanın yaşandığı özel bir zaman dilimidir.
Camiler, sadece ibadet mekanları değil, aynı zamanda toplumun sosyal ve kültürel hayatının merkezi konumundadır eskiden
bugun bombos camiler öyle uzuluyorum ki gördugumde
Kasabanın beyaz üstlüklü kadınları olurdu
 Cuma günü, gönüllerindeki sevgi ve merhametle toplanırlardı.
cuma günü, sadece bir dinî vecibe olarak değil, aynı zamanda yürekleri sevgiyle
dolu insanların bir araya gelme günüydü.
Bu özel gün, yaşlıları ve hastalari ziyaret etme günüydü.Hakime Zeytin
Yılların yükünü omuzlarında taşıyan bu değerli insanlara yapılan ziyaretler,
sadece bir gelenek değil, aynı zamanda yürekleri ısıtan bir insanlık haliydi.
Beyaz üstlüklü kadınlar, bu ziyaretlerde sadece bedenleriyle değil, yüreklerindeki samimiyetle de oradaydılar.
Yaşlıların evlerine gittiklerinde, içlerindeki huzur ve neşe birlikte gelirdi.
Kimi zaman güzel bir hediye, kimi zaman sadece sıcak bir gülümseme ve içten bir sohbetle ziyaret edilirdi
Yaşlıların yüzlerindeki mutluluk, beyaz üstlüklü kadınların kalplerindeki sevgi ve hürmetin bir yansımasıydı.
Bir fincan kahve eşliğinde, geçmişin hatıraları paylaşılır, yaşlıların anıları dinlenir, dualar edilirdi.
Bu, sadece bir ziyaret değil, aynı zamanda zamanın durduğu, insanlık ve merhametin bir araya geldiği an olurdu.
Bu ziyaretler, insanların birbirine olan sevgi ve saygısının en güzel örneklerinden biriydi o günlerde
Baharın gelmesiyle birlikte, kasaba yeni bir heyecanla dolar, deve güreşleri ve at yarışları gibi geleneksel etkinliklerle renklenirdi.
Ancak, bu güzelliklerin gölgesinde bir değişim yaşandı.
Eski belediye başkanının ralli tutkusu, kasabanın karakterini ve huzurunu bir kenara itmeye yetti.
Değişim, sessizliği ve doğallığıyla tanınan kasabaya hız ve yarışın girdabını getirdi.
Geleneksel etkinlikler unutuldu, yerlerini motor gürültüleri ve lastik seslerine bıraktı.
Doğanın mis kokuları yerine egzoz dumanları yükseldi.
Çocukların koştuğu yeşillikler, ailelerin piknik yaptığı ve herkesin eğlendiği özel anlar, artık eskisi gibi değildi.
Çöpler, içki şişeleri çayın yanında birikirken, o güzelim yeşillikler kirletildi.
Şehirden gelenler hafta sonları gelir, belirli piknik alanlarında vakit geçirirken, kasaba halkı doğanın içindeki huzuru bile unutmuş gibi görünüyor bugun.
Değişim gerçekten de ironikti.
Neyse konum döneyim
Baharın yeşil tonları, dağların eteklerini süslerdi.
Sokaklari , gösterişli ve sade tüm çiçeklerin kokusuyla dolardı.
Kasabaya gelen ziyaretçiler, arabalarıyla piknik yapmak için gelir, radyolarını açar ve eğlenirlerdi.
Aileler bir araya gelir, çocuklar top oynardı.
Ben, dağlara hayvanları otlatmaya gittiğimde, onların keyifli vakitlerini imrenir .
“Biz niye piknik yapmıyoruz?” dediğimde, annem gülümseyerek cevap verirdi. “Her gün dağlara gitmiyor muyuz zaten?” derdi.
Benim isteğim, onların yaptığı gibi piknik yapmaktı.
Anneme her zaman “Olur, yarın hayvanları eve bırakıp, sadece seninle gidelim dağlara,” dediğinde içim umutla dolardı.
Ama hiç gerçekleşmedi o piknik.
Şimdi düşünüyorum da, annemin anlatmak istediği şeyi anlıyorum.
Bazı şeylerin değerini elimizdeyken fark etmiyoruz.
Şehirden gelenler sadece hafta sonları gelir, belirli piknik alanlarında eğlenirler ve giderlerdi.
Oysa, her gün doğanın kucakladığı dağlara gidiyor ve sunduğu nimetlerin tadını çıkarıyorduk.
Şimdi, o anların özlemini taşıyorum içimde.
Babamın atına binmek rüzgara karsi doğanın kokusunu içime çekmek, hayvanlarla zaman geçirmek, hepsi gerçekten özel anlardı.
Annemin anlatmak istediği değerleri şimdi daha iyi anlıyorum.
Geleneksel yaşamın ve doğanın sunduğu huzurun, modernizmin karmaşasında kaybolmaması gerektiğine inanıyorum.
Herkesin doğayla, gelenekleriyle ve basit mutluluklarla bağını yeniden kurması, belki de kaybolmuş olanı yeniden keşfetmesi gerekiyor.
Bu kasaba, bir zamanlar sessizliği ve doğal güzelliğiyle tanınıyordu.
Belki de tekrar o eski günlerin değerini hatırlamak, bize nelerin kaybolduğunu gösterebilir.
ibadetlerimiz , geleneklerimizin ve basit mutlulukların değerini yeniden keşfetmek için bir adım atmak, belki de modern hayatın getirdiği karmaşadan kaçışın anahtarı olabilir.
Ne dersiniz?
Selam ve dua ile
Hakime Gulsum