Selamun aleykum

Bir zamanlar, “mahremiyet” diye bir şey vardı.

Evet, doğru duydunuz! Mahremiyet, insanların en özel anlarını, düşüncelerini ve duygularını sadece kendilerine sakladıkları, başkalarının gözlerinden uzak tuttukları o muhteşem kavramdı.

Ama bugün, bu nostaljik değer, tarih kitaplarının tozlu sayfalarında yerini almış gibi görünüyor

Eskiden, evlerin perdeleri sadece güneş ışığını engellemek için değil, aynı zamanda dış dünyaya karşı bir kalkan olarak kullanılırdı.

Şimdi ise, Instagram perdeleri süslemek için var.

Sabah kahvaltısında ne yediğinden, akşam yatarken hangi pijamayı giydiğine kadar her şey sosyal medyada sergileniyor.

Öyle ki, “Bugün ne yedin?” sorusu artık gereksiz, çünkü herkes zaten biliyor.

Eskiden insanlar sırlarını paylaşmaz, saklardı.

Birinin özel hayatını merak etmek ayıptı.

Şimdi ise, bir sırra sahip olmak neredeyse yasak! En son kiminle görüştün, nerede tatil yaptın, hangi kafede oturdun? Her şey ama her şey bilinir hale geldi.

Mahremiyetin mezar taşı üzerinde şu yazıyor:

“Özellikle sosyal medyada kayboldu.

Huzur içinde yat!”

Eskiden bu topraklarda sadece başkalarının mahremiyetine saygı gösterilmediğini düşünürdüm.

Şimdi anladım ki, kimsenin kendi mahremiyetine saygısı yok.

Mahremiyet kavramı, cinsel ilişkiyle sınırlı görülüyor.

Halbuki, mahremiyet, kişinin özel hayatının her yönünü kapsar.

Biliyor musunuz, aslında mahremiyet özgürleştiriciydi.

Evet, yanlış duymadınız! İnsanlar, özel hayatlarını kendilerine sakladıklarında daha özgürdüler.

Şimdi ise, sürekli beğeni peşinde koşmak, her anı paylaşma zorunluluğu, özgürlüğü kısıtlıyor.

Öyle ki, mahremiyetin yokluğu, bireyleri sosyal medya kölelerine dönüştürdü.

Mahremiyetin en önemli alanlarından biri evlilikti.

Eskiden eşler, aralarındaki özel anları saklar, başkalarına anlatmazdı.

Şimdi ise, “Eşimle romantik akşam yemeği” başlığı altında her şey paylaşılıyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor: “Eşinin sırrını ifşa edenin mevkii, Allah nezdinde en kötü olandır.” (Müslim, Nikâh, 123-124)

Ama sosyal medya nezdinde, en çok beğeni alan, en popüler olandır!

Mahremiyet, kişinin kendine ait bir alanı, bir nefes alma noktasıydı.

Şimdi ise, herkesin her şeyini bilmesi gerektiği gibi bir yanılgı var.

Oysa, mahremiyet, insanın iç dünyasını koruyan bir zırh gibiydi.

Ama kim zırh giyer ki, herkesin gözü önünde olmak varken?

Belki de bir gün, insanlar mahremiyetin ne kadar değerli olduğunu yeniden hatırlar.

Belki sosyal medya çılgınlığından bıkıp, özel hayatlarını tekrar saklamayı öğrenirler.

Mahremiyet, aslında insanın kendine olan saygısını ve başkalarına olan saygısını gösterir.

Modern dünyada, bu değeri korumak zor olabilir ama imkansız değil.

Unutmayalım ki, bazen en değerli anlar, sadece bizimle kalmalıdır.

Her şeyi paylaşmak zorunda değiliz, bazı anlar sadece bizim için güzeldir.

Öyleyse, belki de bugün, bir parça mahremiyetimizi geri kazanma zamanı gelmiştir.

Sosyal medyada her anı paylaşmadan önce bir kez daha düşünelim.

Çünkü bazı şeyler, gerçekten de paylaşılmayacak kadar özeldir.

Tekrar vurgulamak gerekirse, mahremiyet güzeldir.

Herkesin kendine saklı kalanları olmalıdır ve bu saklılarını sadece özel kişileriyle paylaşmalıdır.

Aksi takdirde, herkes her şeyini bildiğinde, bireyin özel hayatı kalmaz ve herkesin olur.

Mahremiyet, bireyin kendi sınırlarını belirleyebilmesi ve bu sınırları koruyabilmesi anlamına gelir.

Bu, hem bireysel özgürlüğün hem de toplumsal saygının korunması için hayati öneme sahiptir.

Mahremiyetin korunması, kişinin kendine ve çevresine karşı duyduğu saygının bir ifadesidir ve bu saygı,

insan ilişkilerinin temelini oluşturur.

Selam ve dua ile

Hakime GulsUM