Ne mutlu bize ki, modern dünyada israfın altın çağını yaşıyoruz!

Öyle ki, artık sadece ihtiyaçlarımızı karşılamakla yetinmiyor, ihtiyaç duymadığımız her şeyi de büyük bir ustalıkla tüketiyoruz.

Bu başarı, elbette ki hepimizin takdir etmesi gereken bir şeydir.

Neden mi? Çünkü israf, insanlığın medeniyet yolunda attığı en büyük adımlardan biri!

Düşünsenize, artık sadece yeterince değil, fazlasıyla yetiniyoruz.

Dolaplarımız, her mevsim farklı giysilerle dolup taşıyor; bazıları hâlâ etiketleri üzerinde,

giyilmeyi beklerken zaman aşımına uğruyor.

Ne büyük bir mutluluk ki, evimizde giymediğimiz elbiselerle bile bir bağ kurabiliyoruz!

Yemeklerimiz de ayrı bir gurur kaynağı! Artık sadece karnımızı doyurmakla kalmıyor, aynı zamanda çöpleri de besliyoruz.

Neden mi? Çünkü bir tabak yemek yetmez, sofralarımızı donatalım ki gözümüz de doysun!

Tabii, ardından artan yemekleri çöpe atmak bizim medeniyetimizin bir göstergesi.

Ne de olsa, çöpleri boş bırakmak olmaz, onların da doymaya hakkı var.

Zamanı kullanma konusunda da oldukça mahiriz! İhtiyacımız olmayan şeyler için saatler harcayarak, boş vaktimizi en iyi şekilde değerlendiriyoruz.

Günün büyük kısmını sosyal medyada geçirmek, gereksiz diziler izlemek ya da sadece zaman öldürmek…

Ne büyük bir lüks! Bu sayede, zamanı harcamakta da üstümüze yok.

Boş vakitlerimizi, boş işler için kullanarak adeta zamanın hakkını veriyoruz!

Lüks tüketim konusunda ise zirveyi zorluyoruz. Artık her şeyin en iyisini, en pahalısını alarak çevremize mesaj veriyoruz: “Ben buradayım!”

Hayatın lüks içinde geçmesi gerektiğini anladık; bu yüzden en pahalı telefonlar, en lüks arabalar, en gösterişli evler bizim hakkımız! Çünkü bunlar olmadan insan, insan olabilir mi?

İhtiyacımız olmayan şeyler için borçlanmak da bir sorun değil.

Sonuçta, herkes bir defa evleniyor, o da gösterişli olmasın mı?

Ne  kadar üzücü  bir bakis  açisi degil mi kardeslerim?

İsraf, insanın kendine ve çevresine verdiği büyük bir zarardır.

Sözlük anlamıyla aşırı gitmek, haddi aşmak, malı-mülkü saçıp savurmak olarak tanımlansa da,

aslında israf, insanın değerini bilmediği nimetleri hor kullanmasıdır.

Ne yazık ki, “Onda varsa, bende de olsun” mantığı hayatlarımızı esir almış durumda.

İhtiyacımız olmayan şeylerin peşinden koşuyor, ihtiyaçlarımızı karşılarken bile dengeyi gözetmiyoruz.

Sahip olduğumuz her nimeti ölçüsüzce tüketiyoruz, sanki sonsuz bir kaynağımız varmış gibi…

Ancak, her şeyin bir sınırı, bir hesabı var.

İhtiyacımızın ötesinde, sırf gösteriş için aldığımız her şey, hakkımız olmayan nimetleri başkasından çalmaktır. 

Modern dünyada, israf, sadece maddi kaynakların boşa harcanması değil, aynı zamanda ruhumuzun ve zamanımızın da israf edilmesi anlamına gelir.

Bu yüzden israf, insanın sadece cebine değil, ruhuna da zarar verir.

İsraf, günümüz dünyasında maalesef yaygınlaşmış ve adeta normalleştirilmiş bir davranış haline gelmiştir.

Oysa, israf etmek, Allah’ın verdiği nimetlerin kıymetini bilmemek ve bu nimetleri gereksiz yere tüketmek demektir.

İsraf, hem bireysel hem de toplumsal boyutta ciddi sonuçlara yol açar.

Öncelikle, israf, kişinin malını, zamanını ve enerjisini yanlış yerlerde harcaması anlamına gelir.

Dolaplarımızda hiç giymediğimiz kıyafetlerin, sofralarımızda tabaklarda kalan yemeklerin ve zamanımızın büyük bir kısmını boşa harcadığımız gereksiz meşguliyetlerin hepsi, israfın farklı yüzleridir.

Bu, hem maddi kaynakların hem de hayatımızın en değerli anlarının boşa gitmesi anlamına gelir.

Oysa bu nimetlerin her biri, Allah’ın bize sunduğu birer lütuftur ve bunları yerinde kullanmak, İslam’ın öğrettiği bir sorumluluktur.

Dünya hayatı, Peygamber Efendimizin (s.a.v) dediği gibi, bir ağacın altında kısa bir mola vermekten ibarettir. Bir yolcu gelir, dinlenir ve yoluna devam eder.

Bu dünyada konaklamak için değil, ahirete hazırlanmak için bulunuyoruz.

Bu kısa dünya hayatında, sahip olduğumuz nimetleri israf etmek, ahiretimize zarar vermektir.

Zira israf, sadece maddi bir kayıp değildir; aynı zamanda manevi bir iflastır.

İsrafın toplumsal boyutları da oldukça endişe vericidir.

Dünyada milyonlarca insan açlıkla, yoksullukla ve savaşlarla mücadele ederken, bir kısmımızın lüks içinde yaşaması, ihtiyacın ötesinde tüketim yapması büyük bir adaletsizliktir.

Çöpe atılan her ekmek parçası, her gıda ürünü, açlıktan ölen bir çocuğun hakkıdır.

Bu yüzden, israf etmek sadece bireysel bir günah değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk ve vebal haline gelir.

Zamanın israfı da dikkate alınması gereken bir diğer önemli konudur.

İslam, zamanı en iyi şekilde değerlendirmeyi, boş ve faydasız işlerden kaçınmayı öğütler. Peygamber Efendimiz (s.a.v), “İki nimet vardır ki, insanların çoğu onlarda aldanmıştır:

Sağlık ve boş vakit” buyurarak, bu nimetin değerini bilmemiz gerektiğini hatırlatır.

Zamanı boş işlerle geçirmek, aslında hayatın ve onun getirdiği fırsatların israfıdır.

Sonuç olarak, israf, insanın dünya ve ahiret saadetini tehlikeye atan bir davranıştır.

Allah, bize verdiği nimetleri yerinde ve ölçülü kullanmamızı emreder.

İhtiyaçlarımızı karşılarken aşırılıktan kaçınmalı, sahip olduğumuz her nimetin kıymetini bilmeliyiz.

Çünkü israf, sadece maddi kaynaklarımızı değil, manevi değerlerimizi de tüketir.

Nimetlerin kıymetini bilerek yaşamak, hem dünyada huzurlu bir yaşam sürmemize hem de

ahirette Allah’ın rızasına nail olmamıza vesile olacaktır.

Selam ve dua ile 

ℋ𝒶𝓀𝒾𝓂ℯ 𝒢𝓊𝓁𝓈𝓊𝓂