İslam dini  insanın hem kendisiyle hem de çevresiyle barış içinde olmasını öğütleyen bir dindir.

Bu barış hali, kişinin Allah’a olan imanıyla ve kendisiyle olan ilişkisiyle doğrudan bağlantılıdır.

İslam’ın  bizlere öğretigi , insanın hem dünyada hem de ahirette huzur bulması için içsel bir denge kurmasını teşvik eder.

Dinimiz de insanın başına gelen her türlü zorluk, Allah’ın bir imtihanı olarak görülür.

Bu zorluklar karşısında sabretmek, Kur’an-ı Kerim’de defalarca vurgulanan bir erdemdir.

Mümin, karşılaştığı zorluklar karşısında sabredip, Allah’a sığınarak teselli bulur.

Bu, kişinin kendini teselli edebilme yeteneğini geliştirir. “Şüphesiz ki, zorlukla beraber bir

kolaylık vardır” (İnşirah Suresi, 6. Ayet) ayeti, müminlere her zorluğun ardından bir ferahlık geleceğini hatırlatır.

Bu inanç, insanın içsel huzuru bulmasında ve kendine güvenmesini sağlamada önemli bir rol oynar.

Şükretmenin Gücü

Dinimiz de  şükretmek, Allah’ın verdiği nimetlerin farkında olup, O’na hamd etmektir.

Kişinin elde ettiği her başarı, aslında Allah’ın bir lütfudur ve bu lütuf için şükretmek, müminin manevi bağını güçlendirir.

Kendi başarılarını kutlamak, aslında Allah’a şükretmenin bir yoludur.

Peygamber Efendimiz (sav), “Şükreden bir kul olayım” diyerek, elde edilen her nimetin Allah’a şükredilmesi gerektiğini bizlere öğretmiştir.

Bu anlayış, kişinin kendi değerini bilmesini ve Allah’ın ona bahşettiği nimetlerin farkında olmasını sağlar.

Bu dengeyi sağlamak için, kişinin kendi en iyi dostu olması gerektiği gerçeği İslam’da büyük bir öneme sahiptir.

Dinimizde  tevekkül, yani Allah’a güvenmek, zorluklar karşısında müminin en büyük dayanağıdır.

Mümin, elinden geleni yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakır ve bu güvenle cesaret bulur.

Dua, müminin Allah ile olan iletişimini güçlendiren en önemli ibadetlerden biridir.

Zorluk anında yapılan dua, müminin hem Rabbine olan bağlılığını artırır hem de ona içsel bir güç kazandırır.

Peygamber Efendimiz (sav), “Allah’a tevekkül edene Allah yeter” buyurarak, müminin zorluklar

karşısında nasıl cesaret bulacağını bizlere göstermiştir.

İslam dinin de  nefisle mücadele, yani içsel arınma, kişinin manevi gelişiminde önemli bir yer tutar.

Kişi, her gün kendi davranışlarını ve niyetlerini gözden geçirerek, hatalarını düzeltmeye çalışır.

Bu süreç, müminin kendine dost olma yolunda attığı önemli bir adımdır.

Ancak, bu eleştirinin yapıcı olması, kişinin kendini sürekli yargılamak yerine, hatalarından ders çıkararak ilerlemesi gerekir.

Peygamber Efendimiz (sav), “Akıllı kimse, nefsini hesaba çeken ve ölüm sonrası için çalışandır” buyurmuştur.

Bu hadisi şerif, kişinin öz muhasebe yaparak kendini geliştirmesi gerektiğini açıkça ortaya koyar.

Hayat, kaçınılmaz olarak zorluklar, belirsizlikler ve iniş çıkışlarla doludur.

Her birimiz, bu dalgalı yolculukta farklı dönemlerde çeşitli zorluklarla karşılaşırız.

Bu zorluklarla başa çıkmak için çoğu zaman dışarıdan destek ararız; ailemizden,

arkadaşlarımızdan veya profesyonellerden yardım bekleriz.

Ancak, bazen bu destek yeterli olmaz veya ulaşılamaz hale gelir.

İşte bu noktada, insanın kendi en iyi arkadaşı olması gerektiği gerçeği devreye girer.

Üzüntü, hayal kırıklığı veya kayıplar, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır.

Bu anlarda, başkalarından teselli beklemek doğaldır, ancak herkesin kendine dönebilmesi de hayati bir beceridir.

Kendi kendini teselli edebilmek, duygusal dayanıklılığı artırmanın anahtarıdır.

Bu, zor zamanlarda iç huzuru bulabilmek için namaz , dua , derin nefes alma

egzersizleri veya olumlu düşünme tekniklerini kullanmak anlamına gelir.

Kendimize karşı şefkatli olmak, içsel huzuru bulmanın en temel yollarından biridir.

Bir dostun gösterdiği anlayış ve destek gibi, insanın kendine gösterdiği bu şefkat,

hayatın zorluklarıyla başa çıkmada önemli bir rol oynar.

Başarı, sadece büyük hedeflere ulaşmakla sınırlı değildir.

Bazen en küçük adımlar bile büyük başarılar olarak değerlendirilmeyi hak eder.

Kendimizi kutlamayı öğrenmek, öz değerimizi artırmanın ve motivasyonumuzu yüksek tutmanın bir yoludur.

Bu, içsel bir kutlama olabilir; örneğin, bir hedefe ulaştığımızda kendimize küçük bir ödül vermek veya bu anı zihinsel olarak kutlamak gibi.

Bu tür anlarda kendimize verdiğimiz değer, dış dünyanın sunduğu her türlü olumsuzluk karşısında bizi güçlü kılacaktır.

Dinimiz’de kendi kendinin dostu olmak, insanın Allah ile olan bağını güçlendirmesiyle doğrudan ilişkilidir.

Bu bağ, kişinin hayatın zorlukları karşısında sabır ve şükür içinde olmasını sağlar, başarılarını

Allah’a şükrederek kutlamasını teşvik eder ve zorluklar karşısında tevekkül ile cesaret bulmasını sağlar.

Nefisle mücadele ve öz muhasebe ise, kişinin manevi gelişiminde önemli bir yer tutar.

Mümin, hayat yolculuğunda Allah’a olan güvenini ve inancını kaybetmeden, kendisiyle barış içinde olmalıdır.

Bu barış hali, hem bu dünyada hem de ahirette huzuru bulmanın anahtarıdır.

Kendi en iyi dostunuz olarak, hayatın getirdiği her türlü zorlukla başa çıkabilir,

Allah’ın izniyle başarıya ulaşabilir ve içsel huzuru yakalayabilirsiniz.

Unutmayın ki, Allah kendisine güvenen ve tevekkül eden kullarını asla yalnız bırakmaz

Selam ve dua ile

ℋ𝒶𝓀𝒾𝓂ℯ 𝒢𝓊𝓁𝓈𝓊𝓂