Günümüzde, hızla akan şehir hayatında trafikte, çarşıda ve pazarda karşılaştığımız zorluklar ve haksızlıklar bizleri öfkelendirebilir.

Ancak, her zaman haklı olmanın bir çözüm getirmediği bir gerçektir.

Bazen ne kadar haklı olsak da bir tartışmanın sonu bizim için iyi bitmeyebilir.

Bu gibi durumlarda, haklı olmak yerine bir adım geri çekilip alttan almak, hayatımızı ve

sevdiklerimizin mutluluğunu korumak için en doğru yoldur.

Bir anlık öfkeyle yapılan yanlışlar, hayatımızda büyük sonuçlar doğurabilir.

Özellikle trafikte ya da kalabalık ortamlarda girilen tartışmalar beklenmedik ve tehlikeli sonuçlara yol açabilir.

Yasaları umursamayan, dengesiz ve tehlikeli insanlar yüzünden haklı olmanın bir anlamı kalmayabilir.

Öfkeyle hareket etmek, haklılığımızı kanıtlamaktan çok, hem bizi hem de sevdiklerimizi zor durumda bırakabilir.

Dinimiz , öfkeyi kontrol etmenin bir erdem olduğunu vurgulamaktadır.

Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) bu konuda bizlere önemli nasihatler vermiştir:

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Kuvvetli kimse, (güreşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir.”

[Buhârî, Edeb 76; Müslim, Birr 107, (2760); Muvatta, Hüsnü’lhalk 12, (2, 906).]

Haklı olmak her zaman kazanan taraf olmak anlamına gelmez.

Bazen hayat, haklı olsak bile susmayı ve öfkemizi dizginlemeyi gerektirir.

 Hayatta karşılaştığımız her zorlukta veya anlaşmazlıkta anlık çatışmalara kapılmak yerine,

olaylara daha geniş bir perspektiften bakmak gerekir.

Çünkü çoğu zaman, bir anlık öfke sadece o anı değil, hayatımızın geri kalanını da etkileyebilir.

Öfkemizi kontrol edebilmek, gerçek anlamda bir güçtür.

İslam’da da vurgulanan bu erdem, öfkelendiğimizde kendimizi yönetebilme becerisidir.

Güçlü olmak, sadece fiziksel olarak güçlü olmakla değil, duygularımızı kontrol edebilmekle ilgilidir.

Bu nedenle, bir çatışmanın ortasında bile, derin bir nefes almak ve öfkemizi bastırmak, hem

kendimizi hem de sevdiklerimizi korumak açısından hayati önem taşır.

Bu hadis, fiziksel gücün önemli olmadığını, asıl gücün öfkeye karşı koymakta olduğunu gösterir.

Gerçek güç, bir insanın kendini kontrol edebilmesi ve öfkesine hakim olabilmesidir.

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) de Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bu konuda şöyle buyurduğunu nakleder:

“Kuvvetli kimse, güreşte hasmını yenen pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir.”

(Buhârî, Edeb 76; Müslim, Birr 107, (2760); Muvatta, Hüsnü’lhalk 12, (2, 906)).

Bu hadis, gücün yalnızca fiziksel olmadığını, asıl gücün nefsine hakim olmaktan geçtiğini vurgular.

Öfkeyi kontrol etmek, manevi bir kuvvetin işaretidir ve bu kuvvet, günlük hayatta birçok zorlukla başa çıkmada önemli bir rol oynar.

Ebû Vâil (radıyallahu anh)’in aktardığına göre, Urve İbnu Muhammed es-Sadî bir gün öfkelendiğinde kalkıp abdest alır ve şöyle der:

“Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır.

Ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın.”

(Ebû Dâvud, Edeb 4, (4784)).

Bu hadis, öfkenin şeytandan geldiğini ve onu söndürmenin yolunun abdest almak olduğunu öğretir.

Abdest almak, hem fiziksel hem de ruhsal bir temizliktir ve öfkenin kontrol altına alınmasında önemli bir yöntemdir.

Hayatta en büyük kazanç huzurdur ve bu huzur, her zaman haklı olmakla elde edilmez.

Bazen en doğru yol, susmak ve olayları akışına bırakmaktır.

Bu, içsel bir huzuru ve dengeyi korumanın anahtarıdır.

Trafikte veya kalabalık bir pazarda haklı olsak bile, karşımızdaki kişinin verebileceği zararları tahmin edemeyiz.

Bu yüzden, olası bir tartışmanın büyümemesi adına, bazen en iyisi derin bir nefes almak ve yolumuza devam etmektir.

Çünkü bir anlık öfke, hayatımızda büyük bir hasara yol açabilir ve geriye dönüp baktığımızda bunun bedelini sadece biz değil, sevdiklerimiz de ödeyebilir.

Düşünelim ki, basit bir tartışma yüzünden geri dönülmez bir yola girersek, sadece kendimizi değil, ailemizi ve sevdiklerimizi de derinden yaralarız.

Eşimizin, çocuklarımızın ve yakınlarımızın gözyaşları, o küçük anın sonucuyla şekillenecek.

Bu yüzden, öfkeyi kontrol etmek, sadece kişisel bir sorumluluk değil, aynı zamanda ailemize ve sevdiklerimize karşı da bir görevdir.

Hiçbir haklılık, sevdiklerimizin acısını, gözyaşlarını haklı çıkarmaz.

Ebû Zerr el-Gıfârî (radıyallahu anh), Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm)’ın öfkelendiğimizde nasıl davranmamız gerektiğini şöyle anlattığını rivayet eder:

“Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ, geçmezse yatsın.”

(Ebû Dâvud, Edeb 4, (4782)).

Bu hadis, öfkelendiğimizde fiziksel pozisyonumuzu değiştirmenin önemini vurgular.

Ayakta iken öfkelenen bir kişi oturursa veya yatarsa, bu onun öfkesini yatıştırmasına yardımcı olabilir.

Günlük hayatta karşılaştığımız zorluklar ve haksızlıklar, bizi öfkelendirebilir.

Ancak, ne kadar haklı olsak da, tartışmalara girmenin ve öfkeyle hareket etmenin sonu kötü olabilir.

Haklı olmak, her zaman kazanmak anlamına gelmez.

Bazen, haklı olsak bile susmak, içimizdeki öfkeyi dindirmek ve sağduyulu olmak en doğru yoldur.

Bu, zayıflık değil, aksine olgunluk  gelen bir güçtür.

Öfkeyi bastırmak, sağduyulu olmak ve alttan almak, bizi gerçek anlamda güçlü kılar.

Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm)’ın öfke konusunda verdiği öğütler, modern hayatın stresli ortamında da geçerliliğini korur.

Haklı olmak, sevdiklerinizin mutluluğuna mal olmamalıdır.

Çünkü bu hayatta, hiçbir şey sevdiklerimizin gözyaşlarına değmez.

Bu dünyada en büyük kazanım huzurdur.

Huzur ise her zaman haklı olmakla değil, bazen susup geçmekle elde edilir.

Öfkemizi yönetmek ve gereksiz çatışmalardan kaçınmak, sadece bizi değil, sevdiklerimizi de huzura kavuşturur. Bu, gerçek anlamda bir bilgeliktir.

Çünkü hayat, anlık çatışmalarla değil, sakinlikle ve sağduyu ile ilerler.

Haklı olmanın her zaman en önemli şey olmadığını unutmamalıyız.

Hayatımızdaki her zorlukla, her çatışmayla başa çıkarken, sevdiklerimizi ve huzurumuzu göz önünde bulundurmak bizi gerçekten güçlü kılar.

Günümüzde özellikle trafikte ya da kamusal alanda yaşanan gerilimler, bireylerin öfkesini kontrol edememesi sonucu büyük kavgalara dönüşebiliyor.

Ancak burada nasihat edilen “alttan almak”, bir zayıflık değil, aksine öfkeyi kontrol edebilme gücü ve sağduyuyu temsil eder.

Öfke anında sakin kalabilmek, daha olgunluk  bir bakış açısı gerektirir.

Sonuç olarak, bu nasihat, modern toplumdaki bireylerin duygusal zekâsını ve kriz anlarında kendini yönetme becerisini geliştirmeye yönelik çok değerli bir uyarıdır.

Kendimizi ve sevdiklerimizi korumanın yolu, her zaman haklı olduğumuzu kanıtlamak değil, bazen sağduyulu ve soğukkanlı davranmakla mümkündür.

Hiçbir şey, sevdiklerimizin mutluluğundan ve güvenliğinden daha değerli değildir.

Bu yüzden, öfkeyi bir kenara bırakmak, geri çekilmek ve sağduyulu olmak, bize hem içsel huzuru

hem de sevdiklerimizin gözyaşlarından uzak bir yaşamı sağlayacaktır.

Hayat, her zaman haklı olmayı değil, doğru zamanda susmayı, geri adım atmayı ve

sevdiklerimizin yanında huzurlu bir şekilde yaşamayı öğretir.

Allah’ım!
Bizleri her zaman iyilerden eyle, kalplerimizi iyilikle, merhametle ve doğrulukla doldur. Bizleri daima güzel ahlak sahibi insanlarla karşılaştır, hayırlı ve iyi kullarınla bir araya getir. Hayatımızda karşılaştığımız her işte, her zorlukta, bizlere iyiliklerle, güzelliklerle yol göster.

Ya Rabbi!
Bizleri kötülerin ve kötülüklerin şerrinden koru. Her adımımızı hayırlara vesile kıl, iyilerle dost olmayı, iyilikle yol almayı nasip eyle. Kalplerimizi senin sevdiğin kullarınla bir araya getir.

Amin.

Selam ve dua ile ….