Selamlar…..
Çocukluğumuzun o masum günlerinde, bizlere verilen ilk öğütlerden biri “Sana ikram edilen şeyi sakın alma” idi.
Bu öğüt, kelimelerle değil, gözlerdeki derin anlamlarla, kaşların ufak bir hareketiyle, yüzlere yansıyan sessiz uyarılarla verilirdi.
Bize sözsüz bir dille, nazikçe ama net bir şekilde anlatılırdı: misafir olduğun yerde mütevazı ol, tok gözlü ol.
Büyüklerimiz, özellikle de ninemiz, bu ince dersleri her an verirlerdi.
Biz de gitmiş olduğumuz bir evde gözlerimize dolan, ancak elimiz uzanmadan kayıp giden şekerlerin peşinden sadece bakakalırdık.
O kalaylı bakır şekerlik, içinde çocuk kalplerimize hitap eden o rengârenk şekerlerle dolu, gözümüzün önünden süzülüp giderdi.
Eskiden, anneler çocuklarını sözden çok, bakışlarıyla, ufak mimiklerle eğitirlerdi.
Bir çocuk bir eve misafirliğe gittiğinde, annenin hafif bir kaş hareketi, belki gözlerindeki ufacık bir işaret, çocuğa her şeyi anlatmaya yeterdi. ,
“el uzatma, tok gözlü ol” mesajı, sözsüz ama derin bir anlaşmayla iletilirdi.
Biz de annelerimizin bu sessiz nasihatlerini hemen anlardık.
O bakışların altında saygı, sabır ve terbiyeye dair bir dünya yatardı.
Bugünün dünyasında ise bu sessiz dil neredeyse kayboldu.
Günümüz anneleri için çocuk yetiştirmek çok daha zor.
Çünkü bugünün çocukları, eskisi gibi kaş ve göz hareketleriyle terbiye edilmiyorlar
Bugünün anneleri, çocuklarını hem hızlı değişen bir dünyaya ayak uydurmak zorunda hissediyorlar, hem de onları insanlık değerlerine bağlı yetiştirme telaşındalar.
Ama bu hiç kolay değil.
Çocuklar artık gözlerle değil, teknoloji ekranlarının parlak ışıklarıyla büyüyor.
Anneler, o gözlerle verilen sessiz mesajları aktarmakta zorlanıyor, çünkü dikkat dağınıklığı o kadar yaygın ki,
çocuklar sadece annelerinin değil, dünyanın gürültüsü içinde kayboluyorlar.
Bizler daha mı kolay çocuklardık?
Belki evet, belki de hayır.
Geçmişte çocuk yetiştirme ile bugünkü çocuk yetiştirme yöntemleri arasında önemli farklar olduğunu düşünebiliriz.
Eskiden, ebeveynler çocukları daha sert, disiplinli ve zorlu koşullar içinde büyütürdü.
Bu, hem toplumsal normlardan hem de yaşam şartlarının getirdiği zorunluluklardan kaynaklanıyordu.
Çocuklar erken yaşta sorumluluk almayı öğrenir, daha az seçeneğe sahip olur ve genellikle hayatın zorluklarıyla başa çıkmaya daha çabuk hazırlanırlardı.
Bizim çocukluk dönemimizde oyunlar bile daha basit, doğaya yakın ve fiziksel dayanıklılığı artıracak türdendi.
O zamanlar hayat daha sadeydi.
İsteklerimiz, beklentilerimiz bugünün çocukları kadar büyük değildi.
Bir şeker, bir oyun, bir bakış; bizi mutlu edebilirdi.
Annelerimizin öğütleri sadece kulaktan değil, gönülden geçerdi.
Oysa bugünün çocukları, her şeye kolayca ulaşabilmenin, her an bir şeylerin önlerine sunulmasının verdiği rehavetle büyüyor.
Günümüz çocuklarını yetiştirmek gerçekten zor.
Ebeveynler, çocuklarının hem vicdanlı hem de başarılı olmalarını istiyorlar.
Onları aç gözlü olmaktan, bencilce davranmaktan alıkoymak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ama dünya, sürekli bir şeyler talep etmelerini, daha fazlasını istemelerini teşvik ediyor.
Televizyonlar, sosyal medya, reklamlar; hepsi çocukların “daha fazlasını” istemesi üzerine kurulu.
Bu, anneler için bir yandan vicdani bir görev, bir yandan da ağır bir yük haline geliyor.
Çocuk eğitimi, her dönemin kendine özgü zorluklarını taşır, ancak günümüz çocuklarını yetiştirmek, eskiye göre çok daha karmaşık bir süreç haline geldi.
Bizler çocukken, büyüklerimiz, özellikle de ninelerimiz, terbiye konusunda kelimelerden ziyade kaş ve göz hareketleriyle bizleri yönlendirirlerdi.
Annemizin bir bakışı, ninemizin hafif bir kaş hareketi bile bize ne yapmamız ya da ne yapmamamız gerektiğini anlatmaya yeterdi.
O bakışların altında derin bir saygı, edep, ve sabır mesajı yatardı.
Sözle uyarılmadan, sadece o sessiz dili anlayarak büyüdük.
O dönemde çocuklar daha itaatkâr ve saygılı yetiştirilirdi, çünkü hayat daha yavaştı, ilişkiler daha samimi ve netti
Çocuklar, evde, sokakta, komşuda her zaman bir topluluk bilinciyle büyütülürdü.
Günümüzde ise çocuklar daha özgür bir dünya içinde yetişiyor.
Bu özgürlük, sınırları daha belirsiz hale getirdiği için çocuklar çoğu zaman “arsız” ya da “saygısız” gibi algılanabiliyorlar.
Ancak bu, onların bilinçli bir şekilde saygısız oldukları anlamına gelmez.
Onlar, daha çok modern dünyanın getirdiği hızlı ve doyumsuz yapıya uyum sağlıyorlar.
Büyüklerin otoritesi eskisi kadar güçlü değil, çünkü çocuklar, hem evde hem de çevrelerinde sürekli olarak bir sürü seçenekle karşı karşıyalar.
Eskiden çocukların hayatında anne, baba ve öğretmen üçlüsü tek otoriteydi, oysa şimdi internet, sosyal medya,
oyunlar ve arkadaş çevresi de önemli bir rol oynuyor.
Eğitim ve terbiye konusunda yaşanan bu değişim, aslında hem toplumun hem de ailelerin dönüşümünden kaynaklanıyor.
Eskiden eğitim ve terbiye, daha çok geleneksel yöntemlere dayanıyordu; saygı, edep ve ölçülülük temel değerlerdi.
Bugünse modern dünyada çocuklar, kendilerini daha çok ifade etmeye teşvik ediliyor, bireysellik ön plana çıkıyor.
Bu iyi bir şey gibi görünse de, çocukların toplum içinde nasıl davranması gerektiği konusunda kafa karışıklığına neden olabiliyor.
Terbiye dediğimiz şey, sadece büyüklerin otoritesine boyun eğmek değil, aynı zamanda empati, sabır ve paylaşma gibi insani değerleri içermeli.
Ancak bu değerler, eski usullerin ötesinde, yeni yöntemlerle çocuklara aktarılmalı.
Sonuç olarak, bugünün çocukları zor değil, sadece farklı bir dünyada büyüyorlar.
Bizler belki daha kolay terbiye edilirdik, çünkü hayatımız daha basit ve sınırlıydı.
Ancak bugünün çocukları, karmaşık bir dünyada, daha fazla bilgiyle ve daha geniş bir perspektifle büyüyorlar.
Onlara terbiye vermek, artık sadece bir bakışla ya da birkaç kelimeyle mümkün değil.
Disiplin ve değer eğitimi, daha bilinçli bir yaklaşımı, sabırla dinlemeyi ve onları anlamayı gerektiriyor.
Belki de bu yüzden günümüz çocukları bizlere göre daha az zorlukla karşılaşıyorlar.
Bunun yanında, bugünkü ebeveynler çocuklarına daha fazla duygusal destek sağlıyor ve bireysel gelişimlerine daha çok odaklanıyorlar
Bugünün anneleri ve babaları için bu daha zor olabilir, ama çocuklara insani değerleri aşılamak hala mümkün ve her zamankinden daha da önemli.
Kısacası, bizler belki daha zor şartlar altında büyüdük ve bu, karakterimizi şekillendirdi.
Ancak bugünkü çocukların yetişme tarzı da kendi içinde farklı ve değerli.
Hem eski hem yeni nesillerin kendine has güçlü yanları var.
“Ya Rabbi, bizlere çocuklarımızı hakkıyla, senin rızan doğrultusunda yetiştirme gücü ve sabrı ver. Onlara edep, ahlak, saygı ve merhamet duygularını yerleştir.
Kalplerine iyiliği, paylaşmayı ve tok gözlü olmayı nasip et.
Bizleri onlara güzel örnek kıl, doğru yolu gösterenlerden eyle.
Çocuklarımızı kötü huylardan, açgözlülükten ve bencillikten koru.
Onları senin rızana uygun bir şekilde terbiye etmeyi bizlere nasip et.
Gelecekte hayırlı evlatlar, topluma faydalı insanlar olmalarını sağla.
Amin.”