Toplumların temeli, bireylerdir.
Sağlam bireyler, güçlü bir toplumun anahtarıdır.
Ancak çoğu zaman, toplumsal sorunların kaynağını hükümetler ya da dış etkenlerde ararız.
Oysa asıl problem, bireylerin iç dünyasında yatar.
Zihniyet ve değerlerdeki eksiklikler, toplumsal sorunları derinleştirir.
Hangi yönetici başa geçerse geçsin, bu zihniyet değişmediği sürece gerçek bir gelişme sağlanamaz.
Türkiye’de, birçok insan kişisel çıkarlarını her şeyin önüne koyar hale gelmiştir.
Kul hakkı gibi derin kavramlar, pratikte neredeyse unutulmuştur.
Çıkar ilişkileri üzerine kurulu dostluklar, vefanın ve vicdanın kaybolduğu bir topluma işaret eder.
İnsanlar fırsatçılıkla dostlukları, saygıyı ve güveni zedelemekte, toplumsal güven hızla yok olmaktadır.
Bu güvensizlik, sadece kişisel ilişkilerde değil, iş ve kamu hayatında da ahlaki değerlerin zayıflamasına neden olur.
Toplumda, zenginler daha fazla kazanmaya, yoksullar ise sürekli başkalarını suçlamaya yönelir.
Ancak asıl çözüm, bireyin kendi eksiklikleriyle yüzleşmesinden geçer.
Kendine dürüst olamayan biri, başkalarına karşı da dürüst olamaz.
Bu dürüstlük eksikliği, toplumsal ilişkilerde saygı ve güvenin yok olmasına yol açar.
Sorunların çözümü, hükümet değişikliklerinden ziyade, zihniyet değişikliğiyle mümkündür.
Toplumsal gelişme için herkes, başkalarını suçlamak yerine kendi sorumluluklarını üstlenmeli,
vicdanlı ve adil davranmayı öğrenmelidir.
Ancak bu şekilde, güven ve saygı üzerine kurulu bir toplum inşa edilebilir.
Toplumsal iyileşme, bireylerin kendi davranışlarını gözden geçirmesi ve ahlaki değerlere sahip çıkmasıyla başlar. Selam ve dua ile
Hakime Gulsum