Alay Etme (İstihza) ve Cehalet Üzerine
“Alay etmek” anlamındaki Arapça hez’ kökünden gelen istihza, başkasının söz veya davranışlarını kusurlu görmek ya da göstermek amacıyla, onları alaya alarak küçük düşürmek anlamında kullanılmaktadır.
Bu kavram, İslam ahlakı ve muaşeretinde ciddi bir tehlike olarak değerlendirilir ve dinî açıdan ağır sonuçlar doğurabilecek bir davranış olarak kabul edilir.
İbn Teymiyye, itikadî (inançla ilgili) meselelerde alay etmenin, kişinin Allah’a olan itaati tamamen ortadan kaldıracağını ve kalpte alay ile itaatin bir arada bulunamayacağını ifade eder. Ona göre, istihza (alay etme), insanı küfre götürebilecek bir eylemdir.
Bu düşünceyi destekler nitelikte Kur’an’da Hz. Musa’nın, kendisiyle alay edenlere karşı söylediği şu söz dikkat çekicidir:
“Bizi alaya mı alıyorsu n?”diyenlere, Hz. Musa “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” cevabını vermiştir (el-Bakara 2/67
Bu olay, alay etmenin cahillere yakışan bir davranış olduğunu vurgular.
Tefsirlerde bu âyette geçen “cehl” (cehalet) kavramı, sabırlı, olgun, ağır başlı davranışlar sergileyen insanların erdemi olan hilim (yumuşak başlılık) kavramının zıttı olarak açıklanmıştır. Hilim erdemine karşılık, akılsızlık ve çocuksu davranışları ifade eden sefeh ile eşdeğer tutulmuştur (Taberî, II, 183; Fahreddin er-Râzî, III, 109).
İstihza ve İslam Ahlakı
İslam ahlakının temel ilkelerinin ele alındığı Hucurât Sûresi’nde, Müslümanlar arasındaki kardeşlik ve barışın önemi vurgulandıktan sonra, alay etme gibi davranışlar kesin bir dille yasaklanmıştır.
İnsanları küçük düşürmek, onlara çeşitli kusurlar isnat etmek, çirkin lakaplar takmak büyük bir günah ve zulüm olarak nitelendirilmiştir (el-Hucurât 49/9-11).
Kehf Sûresi’nin 49. âyetinin tefsirine dayanarak, İbn Abbas ve bazı hadisler insanlarla alay etmenin büyük günahlardan sayıldığını belirtir (İḥyâʾ, III, 131). Aynı şekilde, Fahreddin er-Râzî ve Muhammed b. Abdülvehhâb gibi âlimler de istihzayı büyük günahlar arasında göstermiştir.
Cahillik ve Bilgi
İslam’da cehalet, sadece bilgi eksikliği değil, yanlış bilgiye sahip olma ya da bilmediğini bilmeyen bir tavırla hareket etme anlamında kullanılır. Peygamber Efendimiz (s.a.v), cahilliğin ilacının sormak olduğunu söyleyerek Müslümanlara bilmediklerini öğrenmelerini tavsiye etmiştir:
“Cehâletin ilacı sormaktır!” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 125/337). Bu, samimi sorular için geçerlidir. Ancak lüzumsuz ve samimiyetsiz sorular sormak yasaklanmıştır ve bu tür soruların iman açısından tehlikeli olduğu vurgulanmıştır (el-Mâide 5/101-102).
Peygamber Efendimiz (s.a.v), bazen sorulan sorulara daha faydalı bir cevap verebilmek için farklı bir yaklaşım sergilemiştir.
Buna uslûb-i hakîm denir; yani soruya muhatabın beklemediği ancak onun için daha faydalı olacak bir yönle cevap verme yöntemidir.
Bir örneğini şu hadis-i şerifte görüyoruz:
Ashab-ı kiram, “Hilâl neden bir ince doğuyor, sonra büyüyüp yuvarlaklaşıyor, sonra yine inceliyor?” diye sorduklarında, şu âyet nazil olmuştur:
“Sana hilâlleri sorarlar. De ki: Onlar, insanların vakit ölçüleridir…” (el-Bakara, 189).
Cehalet ve Çeşitleri
Son olarak, İslam âlimleri cehaleti farklı şekillerde tasnif etmişlerdir. Cehalet sadece bilmemek değil, aynı zamanda bilmediğinin farkında olmamak ya da yanlış bilgiyle hareket etmek anlamında da kullanılmaktadır. Cehaletin üç temel şekli vardır:
- Bilmez, ama bilmediğini bilir. Bu, öğrenmeye açık bir cehalettir ve kolayca giderilebilir.
- Bilmez ve bilmediğini de bilmez. Bu, farkındalıktan yoksun bir cehalettir.
- Bilmez, ama bildiğini zanneder. Bu, en tehlikeli olan cehalet türüdür, çünkü yanlış bilgiyle hareket eder ve hatalarını kabul etmez.
Sonuç olarak, İslam ahlakında alay etmek (istihza) ve cehalet, birbirine sıkı sıkıya bağlı iki kavramdır.
Alay etmek, genellikle kişinin cehaletinden kaynaklanan bir tutumdur ve bu davranış hem bireye hem de topluma zarar verir.
İslam, bu gibi davranışları kesin bir dille yasaklayarak insanları bilginin ve erdemin peşinden gitmeye davet eder.
Selam ve dua ile kalın.