Herkes vefa duygusunun tükendiğini düşünür, ama bu dünyada hâlâ vefa taşıyan insanlar var. Örneğin, geçen senelerde kasabamdayken tanık olduğum bir olay bana bunu hatırlattı.
Amcamın rahatsız olduğunu duyan ögretmen bir amcamiz ziyarete gelmişti.
Kendisi çocukluğumun tanıdık simalarındandır, ama ne yazık ki hiç öğretmenim olmadı.
Yıllar önce bizim kasabada öğretmenlik yaptıktan sonra tayini çıkmış, başka yerlere gitmişti. Uzun yıllar sonra, elinde baston ve getirdiği meyve paketiyle amcamı ziyaret etmeye geldi.
Kendi sağlığı da zor durumda olmasına rağmen kan bağı bile olmayan bir dostu için buradaydı.
Zamanında, hastayken bile defalarca amcamı görmeye gelmiş.
Öğretmen amcayla ,baba evinde karşılaştık.
Beni tanımıyordu; kendimi tanıttım, “Emin’in kızıyım,” dedim.
Yüzünde sıcak bir gülümsemeyle, “Yabancı değilmişsin yeğenim,” dedi.
Böyle güzel bir rastlantıyla tanışmak, vefa dolu bir sohbet etmek kısmetmiş.
Sohbet ilerlerken, “Nerede yaşıyorsun şimdi?” diye sordu. “Brüksel’deyim,” dedim.
Halimi hatrimi sordu konuşurken tanıdık bir samimiyet hissettik.
Eşini taniyordum Teyze’nin de hatırını sordum. “Bu yaştan sonra halimiz ne olsun,” dedi hüzünle.
Bu sırada bana babamla eski günlerini anlattı. “Babanla biz bu evde büyüdük,” dedi.
Şaşkındım; ben öğretmen amcaya hep babamın arkadaşı sanıyordum. “Olur mu hiç?
Dedemlerden söz etti Fadime Teyze, Hüseyin Efe… Hep onlarla aynı sofrayı paylaştık,” dedi.
Ailemin bana anlatmadığı hikayeleri duymak, bir hazine bulmuş gibi mutlu etti beni.
Devamında, dedeme nasıl “Okumak istiyorum” dediğini anlattı.
Dedem, “Nerede okuyacaksın baken sen?” diye sormuş.
O da, “Ortaklar Köy Enstitüsü açılmış, orada okuyacağım,” diye cevap vermiş.
Dedem de “Yatılı mı?” diye sormuş, Abdullah öğretmen, “Evet, yatılı,” demiş.
Dedem, araştırmış, sormuş, soruşturmuş ve öğretmenimiz imtihanı kazanmış.
O azmiyle, büyük fedakârlıklarla okumuş.
öğretmen amca geçmiş günleri anlatırken, bastonuna dayanarak vefa borcunu ödüyordu.
Herkesin hayatında böyle insanlar varsa, onları dinlemek, onları takdir etmek gerek.
Çünkü vefa, insani bir borçtur; kredi kartı borcuna benzemez.
Bize de bu vefa duygusunu taşımak düşer; dostlarımızı, büyüklerimizi hatırlayarak, arayıp sorarak onlara vefa göstermek gerek.
Eskilerin bir sözü vardır: “Hava biraz soğuyunca, gölge veren ağacı unutursun.”
Günümüzde vefa duygusu, ne yazık ki azalan değerlerimizden biri haline geldi.
Oysa öğretmen amca gibi, vefayı bir gönül borcu olarak gören insanlar hâlâ var.
Vefa, kredi kartı borcuna benzemez; zamanla birikmez, ödenmedikçe unutulmaz.
Ancak bu borcun değeri, bugün çoğu insan için ne kadar anlaşılır, orası bilinmez.
Günümüzün kalabalık, çıkar odaklı dünyasında vefa giderek azalan bir erdem oldu.
Bazı insanlar için ne kadar ararsanız arayın bulamayacağınız bir hazine…
Çoğu kişi, kendi yapamadıklarını başkalarından bekler hale geldi; yüzsüzlükle kendi çıkarlarına odaklananlar arttı.
Vefa ise, İstanbul’da bir semtin adı olmaktan öteye geçmeyen bir kelime gibi algılanır oldu.
Ancak unutmamalıyız ki gerçek dostluk, vefa ile korunur.
Bizler, dostlarımızı daima vefa ile hatırlamalı, onları arayıp sormaktan vazgeçmemeliyiz.
Çünkü vefa, her insanın harcı olmayan, özel bir erdemdir.
Böyle bir ahlaka sahipsek Allah’a şükretmeliyiz.
Son olarak, kula vefası olmayanın Hakk’a vefası olmaz.
Hakka vefali olmayi bizleri nasip etsin Rabbim
Vefa, önce insana olan borcumuzdur, onu yaşatmayı bilene de en güzel yoldaştır.
Selam ve dua ile