(Medine’de inmiştir. 24 âyettir)

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı ile.

1. Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı tesbih eder. O, Azîz’dir, Hakîm’dir.

2. O, kitap ehlinden kâfir olanları, sürüldükleri yurtlarından, yerlerinden çıkarandır. Siz de onların çıkacaklarını sanmamıştınız; onlar da hisarlarının kendilerini Allah’a karşı gerçekten koruyacağını sanmışlardı. Fakat Allah, onlara hiç hesap etmedikleri bir taraftan geldi ve kalplerine korku saldı. Evlerini hem kendi elleriyle hem de mü’minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Ey basiret sahipleri! Artık ibret alın.

3. Eğer Allah, onların hakkında sürgünü yazmamış olsaydı, onları elbette dünyada azaplandırırdı. Bununla birlikte, âhirette onlar için ateş azabı vardır.

4. Bunun sebebi, onların Allah’a ve Peygamberine muhalefet etmeleridir. Kim Allah’a muhalefet ederse, muhakkak Allah’ın cezası pek çetin olandır.

5. Herhangi bir hurma ağacını kesmeniz yahut onu kökleri üzerinde dikili bırakmanız hep Allah’ın izniyle olmuştur. Bu da fâsıkları alçaltması içindir.

6. Allah’ın onlardan Rasûlü’ne verdiği fey’e gelince; siz onun içine ne at oynattınız ne de deveye bindiniz. Ancak Allah, peygamberlerini dilediği kimselere musallat eder. Allah, her şeye gücü yetendir.

7. Allah’ın, fethedilen ülkeler ahalisinden Rasûlü’ne verdiği fey, Allah’a, Peygambere, akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Böylece o mal, sizden zengin olanlar arasında elden ele dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın; neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çok çetin olandır.

8. (O fey), yurtlarından ve mallarından çıkarılıp uzaklaştırılmış olan, Allah’ın lütuf ve rızasını isteyen, Allah’a ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirler içindir. İşte onlar, sadıkların ta kendileridir.

9. Onlardan önce Medine’yi yurt edinip imana sahip olanlar ise, kendilerine hicret edenleri severler ve bu muhacirlere verilen şeylerden dolayı kalplerinde bir çekememezlik duymazlar. Kendileri fakirlik içinde bulunsalar dahi, onları kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına kavuşanların ta kendileridir.

10. Onlardan sonra gelenler derler ki:“Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi mağfiret eyle!Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma!Rabbimiz, şüphesiz ki Sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”

11. Görmedin mi o münafıklık edenleri? Kitap ehlinden kâfir olan kardeşlerine şöyle derler:
“Eğer siz çıkarılırsanız, andolsun biz de sizinle çıkarız. Sizin aleyhinizde hiçbir kimseye asla itaat etmeyiz ve eğer sizinle savaşırlarsa muhakkak size yardım ederiz.”
Halbuki Allah şahitlik eder ki, hiç şüphesiz onlar yalancıdırlar.

12. Eğer onlar çıkarılsalar, andolsun ki onlarla birlikte çıkmazlar.
Eğer onlarla savaşırlarsa şüphesiz onlara yardım etmezler.
Onlara yardım etseler bile muhakkak gerisin geriye dönerler, sonra da kendilerine yardım olunmaz.

13. Gerçekten sizin korkunuz, onların kalplerinde Allah korkusundan çok daha derindir.
Bu, onların anlayışsız bir topluluk olmalarından dolayıdır.

14. Onlar sizinle ancak surlarla çevrilmiş kasabalarda yahut duvarlar arkasından savaşmayı kabul ederler.
Kendi aralarındaki savaşları ise oldukça şiddetlidir.
Sen onları bir arada sanırsın, ama kalpleri darmadağınıktır.
Bu, onların akıllarını kullanmayan bir topluluk olmalarındandır.

15. Onların halleri, kendilerinden az önce geçenlerin durumuna benzer.
Onlar, yaptıklarının vebalini tattılar ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.

16. Onların durumu, şeytanın insana: “Kâfir ol!” dediği zamanki durumu gibidir.
Kâfir olunca ise: “Muhakkak ki ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” der.

17. Sonra ikisinin de âkıbeti, ebediyen ateşin içinde kalmalarıdır. Zulmedenlerin cezası işte budur.

18. Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Herkes yarın için ne hazırladığına bir baksın. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

19. Allah’ı unuttukları için Allah’ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar, fâsıkların ta kendileridir.

20. Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler, muradlarına erenlerin ta kendileridir.

21. Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onun Allah korkusundan başını eğerek, parça parça olduğunu görürdün. İşte biz, bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.

22. O Allah’tır ki, O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O Rahmân’dır, Rahîm’dir.

23. O Allah’tır ki, O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Melik’tir, Kudûs’tür, Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymindir, Azîz’dir, Cebbâr’dır, Mütekebbir’dir. Allah, koştuklarından münezzehtir.

24. O Allah’tır ki, Hâlik’tir, Bârî’dir, Musavvir’dir. En güzel isimler yalnız O’nundur. Göklerde ve yerde olan her şey O’nu tesbih eder. O Azîz’dir, Hakîm’dir.