Hakkın Kaynağı Allah’tır: Bakara Suresi 147. Ayet
Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi’nin 147. ayetinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Ey Muhammed! Hak (kıblenin çevrilme emri) Rabbindendir, o halde (kim ne derse desin onu uygulamak hususunda) sakın hiç tereddüt etme. Gerçek, Rabbinden gelendir, artık kuşkulananlardan olma.”
Bu ayet, sadece Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) değil, tüm müminlere ders niteliğindedir. Ayette geçen “hak”, Allah’ın emri ve gerçeğidir.
Rabbimizin bildirdiği bu hak karşısında düşünmek, tefekkür etmek ve imanımızı bilinçli hale getirmek büyük önem taşır.
Akıl ve kalp, doğru kullanıldığında hakikati kavramamıza vesile olabilir.
Bu da bizi yakîne, yani kesin bilgiye dayalı imana ulaştırır.
İslam dini, sadece körü körüne bir inancı değil; akıl, kalp ve bilinçle tasdik edilen bir imanı esas alır.
Allah’ın bize bildirdiği gerçekler, insanın hem aklına hem kalbine en uygun olan hakikatlerdir.
Ancak tarihte olduğu gibi günümüzde de insanlar, bu hakikatlere karşı çeşitli şüpheler ve itirazlarla yaklaşabilmektedir.
Bu ayet bizlere birçok önemli ders verir:
Hakkın Kaynağı Allah’tır.
Allah’ın bildirdiği her şey doğrudur ve en doğru olan O’nun gösterdiği yoldur.
İnsan bazen çevresindeki fikirler ve farklı düşünceler karşısında tereddüde düşebilir.
Fakat hak olan şeyin kaynağı Allah ise, ona dair hiçbir şüphe duymamak gerekir.
Şüphe ve Tereddütten Kaçınmak Gereklidir.
Müslüman, Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirirken çevresindeki farklı görüşlerin etkisiyle tereddüde düşmemelidir.
Çünkü bu tereddütler, zamanla imanımıza zarar verebilir.
Toplumun Söylemlerine Aldanmamak Önemlidir.
Geçmişte olduğu gibi bugün de insanlar Allah’ın hükümlerini sorgulamaktadır.
Ancak mümin, insanların sözlerine değil; Kur’an ve sünnetin rehberliğine kulak vermelidir.
Allah’ın emri, insanların görüşlerinden ve kabullerinden daima üstündür.
Peygamberimizin Örnekliği Bizim İçin Yol Göstericidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah’tan gelen her emri hiçbir tereddüt göstermeden yerine getirmiştir. O’nun bu kararlılığı, müminler için örnektir.
O’na tabi olan bir mümin de aynı teslimiyet ve sadakati göstermelidir.
Bu çerçevede bizler de şu ilkeleri hayatımıza geçirmeliyiz:
Allah’ın emirlerine tam bir güven duymalıyız.
Rabbimizin bizim için neyi emrettiğini sorgulamadan değil, bilinçle kabul ederek uygulamalıyız.
İmanımızı şüphelerden arındırmalıyız.
Şeytanın ve çevrenin vesveselerine karşı sağlam bir duruş sergilemeliyiz.
Kur’an ve sünnete sıkı sıkıya bağlı kalmalıyız.
Doğru bilgiyi güvenilir kaynaklardan öğrenmeli, hayatımızı bu doğrultuda şekillendirmeliyiz.
İnsanların eleştirilerine aldanmamalı, hak olan yoldan sapmamalıyız.
Önemli olan Allah’ın rızasıdır, insanların geçici beğenileri değil.
Sabır ve kararlılıkla Allah’ın yolunda ilerlemeliyiz.
Peygamberimizin gösterdiği azim ve kararlılığı kendimize örnek alarak imanımızı güçlendirmeliyiz.
Sonuç olarak, Allah’tan gelen hak karşısında şüpheye düşmek, insanın imanını zedeleyebilir.
Bu ayet bize, Rabbimizin emirlerine sımsıkı sarılmamız ve çevremizdeki yanlış yönlendirmelere kapılmamamız gerektiğini açıkça bildiriyor.
Gerçek ve hak olan yalnızca Allah’tan gelendir.
Bu nedenle şüpheden uzak durmalı ve O’na tam bir teslimiyetle bağlanmalıyız.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Hakikaten en doğru söz Allah’ın kitabıdır. En güzel yol, Muhammed’in yoludur.” (Buhari, Edep 70)
Bu hadis, hakikatin yalnızca Allah’ın kelamında ve Peygamberimizin sünnetinde olduğunu göstermektedir.
Bir diğer hadisinde ise şöyle buyurur:
“Şüphe seni rahatsız ediyorsa, onu bırak ve şüphe etmeyeceğin şeye yönel.” (Tirmizi, Kıyamet 60)
Bu da müminin kalbinde tereddüt oluşturan durumlardan kaçınması gerektiğini vurgular.
Ve yine buyurur:
“Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarıldıkça asla sapıtmazsınız: Allah’ın kitabı ve benim sünnetim.” (Muvatta, Kader 3)
Bu hadis, müminin hayatını aydınlatacak en sağlam iki kaynağı açıkça ortaya koyar.
Son olarak, Peygamber Efendimiz’in yaptığı şu dua, bizim için de bir yol göstericidir:
اللَّهُمَّ اجْعَلْ فِي قَلْبِي نُورًا … وَأَعْظِمْ لِي نُورًا
“Allah’ım! Kalbime nur ver, dilime nur ver, kulağıma nur ver, gözüme nur ver, üstümden, altımdan, sağım ve solumdan nur ver.
Önümden, arkamdan ve nefsime nur ver. Nurumu artır.” (Buhari, Deavat 32)
Bu dua, hem yönümüzü hem gönlümüzü aydınlatacak bir yakarıştır.
Gerçekten de, hak sadece Allah’tandır.
Şüpheden uzak durmalı ve O’nun emirlerine tam bir teslimiyetle sarılmalıyız.
Selam ve dua ile.