
Hıdırellez… Ne gecedir ama!
Hıdırellez… Ne gecedir ama!
Dileklerin havada uçuştuğu, umutların tavan yaptığı, gökyüzüne “Allah’ım ne olur!” diye milyonlarca siparişin gönderildiği o gece…
Hıdırellez… Duaların semaya yükseldiği, umutların tazelendiği, gönüllerin Rabbine yöneldiği bir gece…
Kimimiz sağlık, kimimiz rızık, kimimiz evlat, kimimiz hayırlı bir eş için niyaz ederiz.
Bu gece, eller duaya kalkar, gönüller Yaradan’a arz edilir.
Annem, yengem ve kasabadaki birçok insan, dualarına dileklerini de eklerdi.
Çay kenarında yapılan küçük temsili evler, yüreklerdeki özlemleri anlatırdı.
Evlat isteyenler beşik çizer, taze gelinler yuvaları için hayaller kurardı.
Ben ise, sonsuz bir umutla gözlerimi gökyüzüne çevirirdim.
Bugün düşünüyorum da…
Acaba o gece, “Rabbim! Bana verdiğin sağlık, gösterdiğin güneş, tattırdığın nimetler için sana hamdolsun.
Nefes alabildiğim, azalarımın sağlıklı olduğu, huzurlu bir beldede yaşadığım için şükürler olsun!” diyen var mıydı?
Ne yazık ki, insan fıtratı hep daha fazlasını ister. “Şükreden kullardan olacağız” deriz ama çoğu zaman unuturuz.
Dileklerimizi sıralarken, elimizdekilerin kıymetini bilmekte zorlanırız. Oysa Allah, kendisine şükredenin nimetlerini artıracağını vaat etmiştir:
“Andolsun, eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artırırım. Ama eğer nankörlük ederseniz, haberiniz olsun ki azabım çok çetindir.” (İbrahim Suresi, 7)
Eskiden türbelere gidip medet uman, yatırların önünde dilek dileyenleri görürdüm. Oysa duaya en layık olan sadece Allah’tır. O’ndan başkasına el açmanın faydası yoktur.
Yatırlardan şifa umanlar, farkindalar mi acaba sirk girdiklerini
Oysa şifa da, rızık da, gelecek de yalnızca Allah’ın takdirindedir.
Sorarsanız, “Peki sen hiç mi dilekte bulunmadın?” DevamiHakime Gulsum