Hamur işi…
O kutsal yetenek.
Sanki genetikle gelen bir süper güç!
Anneannenden sana, senden kızına, yoksa oğluna (haydi oradan canım, o erkekmiş, ne hamuru?)
Ve şimdi çok önemli bir noktaya gelelim: Bakın, dünyaca ünlü şeflere. Gordon Ramsay, Jamie Oliver, ArdaTürkmen, Nusret…
Hepsi erkek! Ee hani bu iş “kadının doğasında vardı?” Hani “kadın eli değmeden hamur kabarmazdı?”
Demek ki neymiş: Hamur kabiliyeti cinsiyet seçmiyor.
Bu iş bilgiyle, sabırla, istekle oluyor. Kadınlıkla, erkeklikle ilgisi yok.
Ama hâlâ “Kadın ama mantı açamıyor” diyene Oscar verilecek gibi bir hava var.
Artık her köşe başında hazır yufka satan yerler, donmuş mantılar, börekçiler var.
Yapmak zorunda değilsin! Yemek bir görev değil, tercih.
Belki biri yıllarca denedi de sevemedi. 🙁 Olabilir. :(Sevmemek de bir haktır.
Saygı göstermek de insanlık!;)
Hamur açabilen kadın = Kraliçe.
Açamayan = Sürgüne gönderilsin!
Yufkayı hazır alan = Aileden dışlanır, akşam WhatsApp grubunda “hakkında hayırlısı” mesajları döner.
Sen şimdi kek yapamıyorsun diye kadınlıktan mı düşüyorsun?
Bir gün pişi yakmışsın diye insanlıktan mı çıkıyorsun?
Yok ya, ben de geçen gün yumurtayı kırarken kabuğu da kattım içine. Şimdi hain ilan edilmem gerekir mi?
Hamur işine yeteneği olmayanları adeta bir alt sınıf gibi gören o özel tayfa var ya…
Hah, işte onlar!
Ellerinin hamuruyla her fırsatta “Ay canım, bu iş biraz ölçü meselesi, el ayarı da önemli tabii…” deyip içimize içimize işlerler.
Bizse orada, unla suyu karıştırınca ortaya çıkan yapış yapış karışımın neden onlarınki gibi pufidik
pufidik olmadığını sorgular, tavana bakar, sonra tekrar o hamura bakarız. Saf saf. 🙁
Ama tamam, pes etmeyelim.
Hazırsanız, buyurun hamur işlerinin derin, yapışkan sularına dalalım!
Şunu baştan netleştirelim:
Eğer bir kadının değeri yaptığı mantının inceliğiyle, sardığı yaprağın sıkılığıyla ölçülüyorsa,
sen zaten baştan kazanmışsın canım kardeşim.
Annen arkanda, görümceler yanında, kız kardeşler destek hattında, komşular da nöbetteyse…
E tabii ki sen beş kilo mantı, on kilo sarma yaparsın!
Ama biz “diğerleri” ne yapalım?
Ne zaman biri cesaret edip “Ben hamur işine yatkın değilim” dese, hemen gizli bir mutfak mahkemesi kurulur:
“Kadın ama kek bile yapamıyormuş…”
Gerçekten mi?
Sahi ya… Kadınlık gerçekten kekle mi ölçülüyor?
Oysa elinin hamuruyla dünyayı şekillendiren, hayatı omzunda taşıyan o kadar çok kadın varken…
Hâlâ neden bir tepsi börekle puan topluyoruz?
Ve o meşhur “anneler kulübü”…
Annesi babasına hiç makarna yedirmemiş kadın,
“Benim gibi hünerli bir kadınla evli, baban çok şanslı” diyerek yüceltilir,
bir diğer annenin makarna yapmasına içten içe kin beslenir.
Sanki annenin becerisi, diğer annelere karşı bir kozmuş gibi!
Her annenin şartı, zamanı, enerjisi, hayatı bir değil ki…
Ama yok, illa ki biri parmakla gösterilecek, diğeri “makarnacı” ilan edilecek.
Üstelik bunları söyleyenlerin en son ne zaman mutfağa girdiği de meçhul!
Eskiden tarifleri YouTube’dan izlemek gibi bir şansımız da yoktu.
Gazeteden kesilen tarifler dolap kenarına asılırdı.
Ama her ne hikmetse, komşunun yaptığı kek bir harikayken bizimki ya fırından küskün çıkardı ya da tahta gibi olurdu.
Sonradan öğrendik: Meğer tarif verirken gramajı bilerek farklı söylüyorlarmış!
“Herkes aynı güzellikte yapmasın” prensibiymiş bu.
Adeta tarifli sabotaj!
Bakın şimdi dürüst olalım. Kim neyi iyi yapabiliyorsa, onunla mutlu olsun.
Pizza mı? Denedik, eh işte. Gözleme? O konuda iyiyiz.
Pişi? Yaaa, o her zaman olur! Ama kek? Valla, o biraz ruh haline bakıyor. Garantisi yok. 🙂
Çünkü bu mutfak âlemi biraz nasip, biraz sabır, biraz da mizah meselesi.
Ve en önemlisi: bir kadının meziyeti, hamur işiyle ölçülmez.
Belki kek yapamaz ama ahlaklı çocuk yetiştirir.
Belki mantı açamaz ama bir hayatı sırtlar.
Kalbiyle, emeğiyle, aklıyla var olan kadınların değerini,
bir tepsi böreğe indirgemek haksızlık değil de nedir?
Kadınlık ölçüyle, gramla, tarifle sınıflandırılamaz.
Kadınlık, emekle, niyetle ve sevgiyle yaşanır.
Sonuç olarak:
Hamur işini sevmek zorunda değiliz! Yapmamak ayıp değil.
Yargılamak ise gerçekten ayıp! Ve işte noktayı koyan o güzel söz:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah sizin dış görünüşlerinize ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr 33)
İster kek yap, ister yapma.
İster hamur aç, ister dışarıdan al.
Kalbin temizse, niyetin güzelse, asıl lezzet helâl kazançla bir tas çorbaya kimseye
muhtaç ettirmediysen evlatlarina odur sofraya yayılan güzellik iste.
çoçuklarimiza giybetle sarilmis sarmalara, manti degil
helâl donatilmis sofralar nasip etsin RABBIM
Hamurla yarışan değil, gönülden paylaşan olalım.
Sofralarımız muhabbetle, ellerimiz sevgiyle dolsun.