Hayirli sabahlar

Son on yıldan fazla  düğünlere gitmemeyi tercih ediyorum.

Rabbime sukurler olsun içimden gelmiyor  bir duyune gitmek…

Bu bir kibir değil. Bu bir insanlardan kaçış da değil.

Bu; bir duruş, bir rahatsızlığın, bir inceliğin ve en önemlisi bir tercihin ifadesi.

Çünkü düğünler artık bana ait olmayan bir hâle dönüştü.

Zamanla düğünlerin içeriği değişti; sadelik yerini gösterişe, samimiyet yerini şekle bıraktı.

Bugün birçok düğünde İslami ölçüler neredeyse tamamen göz ardı ediliyor.

Kadın-erkek karışıklığı, yüksek sesli müzikler, ölçüsüz kıyafetler, israf ve bazen alkol gibi haramlar

bu güzel başlangıcın ruhunu gölgeleyebiliyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), evlenmek üzere olan sahabesi Abdurrahman bin Avf’a şöyle buyurdu: “Bir koyunla da olsa ziyafet ver.” (Buhârî, Nikâh, 7, 54, 68)

Bu hadis bize düğün yemeğinin bir sünnet olduğunu öğretir. Ama mesele sadece yemek vermek değildir.

O yemeğin nasıl bir ortamda, nasıl bir niyetle ve neye hizmet ederek verildiği de en az kendisi kadar önemlidir.

Efendimiz’in hayatına baktığımızda; sade, ölçülü ve Allah’ın rızasına uygun düğünler görüyoruz.

Misafirlerine ikram ederdi, ama israfa kaçmazdı.

Eğlenirdi, ama sınırı aşmazdı.

Her hâli Kur’an’a uygundu, her adımı Allah’a yakındı.

Bizler de bu örnekliği hayatımıza taşımakla yükümlüyüz.

Çünkü helal daire keyfe kâfidir.

Allah’ın sınırları içinde yapılan her şey bereketlidir, huzurludur ve kalıcı olur.

Bugün düğünler çok farklı bir yöne evrilmiş durumda.

Gösterişli salonlar, ışıklar, yüksek sesli müzikler, pahalı kıyafetler, maddi baskılar…

Ruhumun kaldıramayacağı kadar yapay ve gürültülü.

Bir düğün, Allah’ın izniyle kurulan bir yuvanın toplum önünde ilanıdır.

Ne kadar anlamlı, ne kadar kutsal bir başlangıç…

Ancak bu kutsallık; ışıklar altında kayboluyor, müzikle boğuluyor, modanın ve maddiyatın terazisinde eriyip gidiyor.

İnsanlar “kim ne giydi, kim ne taktı”yı konuşurken, ruhlar suskun kalıyor.

Gerçek duygular yerini yapmacık tebessümlere bırakıyor.

Ben bu kalabalıkta yoruluyorum.

Samimiyetsiz sohbetler, birbirine süzülen yapay bakışlar, içi boş gösterişler beni boğuyor.

Ruhum daralıyor.

Çünkü gösterişin, israfın, görgüsüzlüğün olduğu yerde ben huzur bulamıyorum.

Artık düğünler bir ibadet ve şükür ortamı olmaktan çıkmış;

Kim daha çok dikkat çeker yarışına dönmüş durumda.

Ben bu yüzden uzak duruyorum.

Çünkü ben içtenliği özlüyorum.

Sadelik, edep, ölçü…

Gerçek bir tebessüm, samimi bir dua, iki kalbin Allah rızasıyla birleştiği bir ortam bana daha kıymetli geliyor.

Kalabalıkların içinde görünmektense, kalbimin içinde huzuru bulmayı tercih ediyorum.

Evet, yorgunum.
Ama bu yorgunluk, bedenimden değil; kalbimde biriken bir yorgunluk.

Belki de tek isteğim, Allah’ın rızasına uygun bir ortamda edilen bir dua ile eşlik edebilmek güzel başlangıçlara…

Düğün sade olur; ama bereketli olur.

Allah’ın adıyla başlayan bir hayat, yine O’nun rızasına uygun bir düğünle taçlandırılmalı.

Çünkü haramla kurulan mutluluk uzun soluklu olmaz.

Evlilik; Allah’ın adıyla başlayan, bir ömür sürecek yolculuğun ilk adımıdır.

Ve bu ilk adımın ruhu çok kıymetlidir.

Bugün düğünlerde ne görüyoruz?

Açık saçıklık, kadın-erkek karışıklığı, yüksek sesli müzik, dans, oyun, israf…

Peki, bu tablonun neresinde Allah’ın emri var?

Neresinde Peygamberimizin örnekliği?

Unutmayalım…

Rabbimizin sınırlarını çiğneyerek yapılan bir başlangıçta, onun bereketini aramak çelişki değil midir?

Peygamber Efendimiz’in kendi evliliklerinde de bunu açıkça görürüz.

Ne israf vardı, ne şatafat.

Ne çalgı vardı, ne fuzuli masraf.

Her şey takva üzerindeydi.

Çünkü O, hayatının her alanında ümmetine örnek olan bir Peygamberdi.

Bizlerse bugün, düğünlerimizi nefsimize göre tasarlıyor; sonra da Allah’tan mutluluk bekliyoruz.

Haramla süslenen bir başlangıç, helal bir geleceğe nasıl zemin olabilir?

Ey genç kardeşim,

Bu hayat senin… Bu düğün senin…

Belki bizler zamanında bilemedik.

Öğretilmedi.

Yol gösterenimiz olmadı.

Anne babalarımız da bilmiyordu belki.

Ama sen artık biliyorsun.

Bu çağda bilgi her yerde.

Kur’an elinde, sünnet önünde.

Artık “bilmiyordum” deme lüksün yok.

Bu düğün senin; ama aslında bu hayat sana emanet.

Ve her emanet gibi bu başlangıç da Allah’a uygun olmalı.

Çünkü senin niyetin neyse, evliliğin de o yönde şekillenecek.

Bir gün gelir, nikâh kıyılır.

Bir gün gelir, düğün olur.

O gün senin günündür.

Ama aynı zamanda Rabbinin huzurunda sınandığın gündür.

Gerçek zafer; ışıklarda değil, sadelikte…

Alkışlarda değil, dualarda…

Dans pistinde değil, secdeye yaklaşan kalplerdedir…

Unutma kardeşim,

Düğün senin olabilir;

Ama sınırlar Rabbine aittir.

Rabbine uygun olmayan bir başlangıçtan huzur çıkmaz.

Bugünden niyetini düzelt:“Rabbim, ben sana uygun bir düğün istiyorum.” de.

Ve göreceksin…

O düğün az da olsa çok kıymetli olacak.

Duaların yükseldiği, meleklerin dolaştığı, kalplerin ferahladığı bir başlangıç olacak.

Çünkü o düğün sadece bir gün değil…

Bir ömür sürecek bir hayatın ilk adımıdır.

Amacım, sadece bir düşünceyi, bir duyguyu paylaşmaktır.

Her birimizin hayatında farklı tercihleri, farklı bakış açılarını kabul etmek, saygı göstermek elbette önemli.

Ancak bazen içimizden geçenleri, gönlümüzün sesini paylaşmak da bizim hakkımızdır.

Düğünler, hayatımızın önemli anlarından biri olabilir, ama bu anları yaşarken de bir denge

kurabilmek, sadelik ve samimiyet içinde olmak, belki de en güzel yol.

Zaman zaman karşılaştığımız durumlar, bizi sorgulamaya iter.

Bu yazı, işte o sorgulamalardan birinin yansımasıdır.

Ne kimseyi yargılıyorum, ne de yanlış bir şeyi kınıyorum.

Sadece, bu dünyada hep birlikte daha güzel bir yolda ilerleyebilmemiz için düşündüklerimi paylaşmak istedim.

Bir düğün sadece eğlenceden ibaret değildir; o, aynı zamanda bir başlangıçtır, bir dua ve niyettir.

Eğer bu niyet Allah rızası içinse, o zaman her şey en güzel şekilde olur.

Allah’ın emirlerine uygun bir yaşam, huzur ve bereket getirir.

Hedefimiz sadece bunu hatırlatmak, içtenlikle dile getirmek ve bir nebze olsun insanları daha derinden düşünmeye teşvik etmektir.

Her birimiz kendi yolculuğumuzu yaparken, hepimizin niyeti güzel, kalbi temiz olsun.

Unutmayalım ki, her şey Allah’ın izniyle ve rızasıyla en güzel hale gelir.

Hepimiz, kendi içimizde doğruyu bulma gayretindeyiz.

Bu yazı da bir yolculukta yalnızca bir adım, bir düşünce paylaşımdır.

Huzur ve bereketle, Allah’ın rızasına uygun bir hayat dilerim.

Önce kendi nefsime, evlatlarima ve siz  mümin kardeslerimize

Selam ve dua ile….

Not gelecek haftalar da insallah   islami  duyun adin da yapilanlar  yazallim:)

 𝓗𝓪𝓴𝓲𝓶𝓮 𝓖𝓾𝓵𝓼𝓾𝓶 ℋ𝒾𝒸̧𝓇ℯ𝓉.ℬℯ