𝒮ℯ𝓁𝒶𝓂𝓊𝓃𝒶𝓁ℯ𝓎𝓀𝓊𝓂

Bazen   yada   çoğu zaman hayatin içinden geçerken anlaması zor bir yolculuktur.

Bazı anlar vardır ki yaşarken ağırlığı taşınamaz gibidir.

Bir söz incitir, bir bakış yaralar, bir olay uykusuz gecelere sebep olur.

O zamanlar, o anlar bir felaket gibi gelir insana.

Kalpte yer eden bir sızı olur, hafızanın bir köşesinde dert gibi durur.

Ama zaman, ne olursa olsun kendine has bir merhemdir.

Yıllar geçer ve o keskin acılar yavaşça yumuşar.

Hafifler… Soluk bir hatıraya dönüşür.

Sonra bir gün, belki bir çayın buharında, belki bir dostun tebessümünde ansızın o anı gelir aklına.

Arkadasinla sevdigin bir dostunla , yan yana otururken göz göze gelirsiniz.

Gülümseyişler başlar. Bir kahkaha patlar ve ardından şu cümle gelir:

“Hatırlıyor musun o günü?” “Nasıl da büyütmüşüz gözümüzde…” Yada””Hatırlıyor musun o günü?”

“Ya… Nasıl da dert etmiştik!”

O anda yaşanan gülüş, geçmişe karşı kazanılmış en asil zaferdir.

O gülüş, hayatın tüm ağırlığını bir anlığına hafifleten, insanın kendini affettiği, geçmişi kucakladığı bir an olur.

Hayat seni bir hikâyeye dönüştürmüştür artık.

Belki biraz trajik, ama kesinlikle değerli.

Çünkü artık her acı, anlatıldıkça iyileşir.

Her gözyaşı, bir tebessümle anlam kazanır.

Birlikte yaşanan anılar, birlikte unutulmamışsa, birlikte anlatılıyorsa; onlar artık sadece birer olay değil, ruhun derinliklerine kök salmış bağlardır.

O anılar, insana kök verir.

Isıtır. Şifalandırır.

Çünkü paylaşılmışlık, insanı hayata bağlayan en güçlü duygudur.

Birlikte yaşamak, birlikte susmak, birlikte hatırlamak…

Sohbet sadece kelimelerden ibaret değildir.

Gerçek bir sohbet, bazen sessizlikle kurulur.

Konuşmadan anlaşabildiğin insanlar vardır.

Yanında sadece oturmanın bile huzur verdiği, nefesin bile değiştiği, iç sesinin sustuğu insanlar…

Eğer biriyle birlikte susabiliyorsan ve o sessizlik seni rahatsız etmiyorsa, tam tersine rahatlatıyorsa,

işte o zaman gerçekten anlaşıyorsundur.

Sessizliğin bile cümle kurduğu dostluklar vardır.

Gözlerinle konuştuğun, bir bakışın her şeyi anlattığı…

Aynı pencereden dışarı bakarken, aynı duyguyla iç çekebildiğin o anlar…

İşte sohbetin boyut değiştirdiği yer orasıdır.

Kalabalıklar içinde kaybolurken, sadece onun yanında bulduğun huzur…

O sessizlikte gizli bir anlaşma vardır: “Ben buradayım ve sen de buradasın. Yetiyor bu…”

Hayatın koşuşturması, sosyal medyanın parıltısı, reklamların pompaladığı hayaller…

Bize büyük evleri, lüks arabaları, kalabalık sofraları gösterir durur.

Oysa gerçek zenginlik; bir çayın buharında, küçük bir masanın etrafında, içten bir sohbetin sıcaklığında saklıdır.

Bazen sadece bir telefon sesi, bütün bir günü aydınlatabilir.

Sadece bir “Merhaba”, tüm karanlığı silip süpürebilir.

O ses, sana hatırlatır: “Sen yalnız değilsin.” Uzun cümlelere gerek yoktur.

Çünkü o sesin tonunda, gülüşün arkasındaki huzurda saklıdır her şey.

İnsanların “iyi” olduğunu duymak, seni de iyileştirir.

Dinlemek bile bazen yeterlidir.

Çünkü bazı sesler sadece ses değildir; bir el uzatmadır, bir omuz, bir güven hissidir.

Hayatta her şeyin bir bedeli var gibi görünür.

Ama bazı anlar vardır ki, paha biçilemezdir.

Bir annenin çay koyarken anlattığı eski bir anı…

Bir dostun utanmadan açabildiği yarası…

Bir çocuğun heyecanla anlattığı küçük mutluluklar…

Bunlar ne markette satılır ne bir hediyeyle ölçülür.

Bunlar, kalbin en temiz yerinde saklanır.

Sevdiklerinle sohbet edebilmek; zaman ayırmaktır.

Kalbini açmaktır.

Gerçekten dinlemektir.

Karşılıksızca orada olmaktır.

Ve bu; herkesin sahip olamayacağı kadar nadir, özel ve değerlidir.

Bu yüzden, kıymetini bilenler için sohbet etmek bir lüksten öte, bir yaşam biçimidir.

Hayat gelip geçer.

Anılar birikir.

Bazıları yorar, bazıları gülümsetir.

Ama yıllar sonra, o eski dertlere bile gülerek bakabiliyorsan…

Bir dostla sessizce oturabiliyorsan…

Sadece bir sesle iç huzurunu bulabiliyorsan…

İşte o zaman gerçekten yaşıyorsundur.

Ve bil ki, en büyük zenginlik; kalbinde taşıdığın insanlar ve onlarla paylaştığın sade ama derin anlardır.

𝓗𝓪𝓴𝓲𝓶𝓮 𝓖𝓾𝓵𝓼𝓾𝓶 𝓗𝓲𝓬𝓻𝓮𝓽

“Ata Sözüyle Yolculuk”

Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül dost ister kahve bahane.”

Bu söz, bir fincan kahvenin, aslında gerçek bir dostluk ya da muhabbet için sadece bir vesile olduğunu anlatır. Gönlün asıl istediği şey, içilecek kahve ya da bulunulan mekan değil, samimi bir dostun varlığıdır. Kahve sadece o dostluk ortamını başlatan bahanedir.

Anlamı:

  • Gönül (kalp), kahveyi ya da kahve içilen yeri değil; içten, samimi bir dostluğu arar.

  • Kahve içmek, o dostluk ortamının kurulmasına vesile olan küçük bir bahanedir.

  • Esas önemli olan, kalpten gelen bağlardır; maddi unsurlar sadece araçtır.

Bu söz, Türk kültüründe “birlikte zaman geçirmek için bahane aramaya gerek yok, önemli olan samimi dostluk” anlayışını çok güzel özetler.