“Bu ağaç yerini beğenmemiş, kuzum,” derdi dedem, gülümseyerek.
Sanki fidanın kalbini okur, onunla sessizce konuşurdu.
Ellerini toprağa uzatır, bir bilge sabrıyla diktiği fidanı söker, aynı bahçenin başka bir köşesine taşırdı.
Her seferinde dikkatle, sevgiyle, anlayışla…
Merakla sorardım: “Neden buraya dikiyoruz bunu, dede?”
O zaman dururdu. Sessizliği anlamla dolardı.
Toprağa bakar, fidanın yapraklarını okşar, güneşin geldiği yöne dönerdi.
Sonra gökyüzüne bir an gözlerini kaldırır, iç çekerek, “Buradan güneş daha fazla,” derdi.
Ama ben bilirdim; o tek cümlede ne çok anlam saklıydı…
Yıllar geçtikçe dedemin o sade cevabı içimde büyüdü, yankılandı durdu:
“Buradan güneş daha fazla.”
Zamanla anladım ki dedem sadece bir fidanı yerinden alıp başka bir yere dikmiyordu; o aslında yaşamı anlatıyordu bana.
Bize ait olmayan yerlerde, yeterince güneş alamadığımız topraklarda ne kadar uğraşsak da büyüyemeyeceğimizi fısıldıyordu.
Kök salmanın yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir mesele olduğunu anlatıyordu:
Doğru yer, doğru zaman, doğru sevgi…
Meğer kök salmak, sadece toprağa değilmiş.
Bir ağacın büyümesi için güneş gerekiyorsa, bir insanın büyümesi için de sevgi, anlayış ve doğru insanlar gerekiyormuş.
Her fidan, her insan gibi, kendi yerini bulduğunda ancak gerçekten yeşerirmiş.
Dedem gibi insanlar, sözleriyle değil ama davranışlarıyla öğretir.
Toprağın dilinden anlayan elleriyle, fidanlara yön veren kalbiyle…
Ben o gün sadece bir ağacın yer değiştirmesine değil, bir bilgelik ritüeline tanıklık ettim. Ve yıllar sonra,
kendi köklerimi ararken, hep dedemin sesi geldi kulağıma:
“Buradan güneş daha fazla…”
Demek ki bazen sökülmek de gerekirmiş.
Yeniden dikilmek, başka bir köşeye umutla yerleştirilmek…
Çünkü her canlının büyüyebilmesi için ışığa ihtiyacı varmış.
Ve bazen, sadece doğru yerde açarmış çiçekler…
Selam ve dua ilee