“Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına, en güzel (niyet ve yöntem) dışında
yaklaşmayın. Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluk
doğurur.”(İsrâ Suresi, 17:34)
Yetimlerin mallarına ancak onların yararına olacak şekilde ve rüşdüne (aklen ve fikren olgunluk) erişinceye kadar yaklaşılabileceği belirtiliyor. Bu, yetimlerin korunması ve haklarının gasp edilmemesi gerektiğini ifade eder.
Verilen sözlerin, yapılan anlaşmaların, ahitlerin mutlaka yerine getirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Sözleşme ve taahhütler İslam’da ciddi bir sorumluluk kabul edilir.
Yetimin hakkına el uzatma.
O büyüyüp aklı erene kadar, malına sadece onun iyiliği için dokun.
Unutma, yetimin malı senin imtihanındır.
Ve verdiğin söz…
Söz, yalnızca bir kelime değil; bir ahittir, bir emanettir.
Her söz, bir sorumluluk doğurur.
Sözünde dur ki, güvenin ve karakterin kıymet bulsun.
Bu hayat, emanete riayet edenlerin ve vefakâr olanların imtihanıdır.
Yetimin hakkını gözet, sözünde dur, kul olmanın şerefini taşı.
İnsan, diliyle konuşur; kalbiyle inanır; amelleriyle kendini tanımlar.
Din, yalnızca inanç değil, aynı zamanda bir ahlak sistemidir.
İslam, sadece ibadet değil; doğruluk, güven ve sadakattir.
İşte bu noktada, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) münafıklıkla ilgili uyarısı, müminin hayatını şekillendiren temel ilkeleri ortaya koyar:“Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder, söz verdiği zaman sözünde durmaz.”(Buhârî, Îmân 24; Müslim, Îmân 107)
Bu hadis, sadece bir uyarı değil; aynı zamanda bir ölçüdür.
Münafıklık kalbin hastalığıdır; ama belirtileri davranışlarda gizlidir.
Bu belirtileri anlamak, hem bireysel muhasebe hem de toplumsal uyanış için gereklidir.
Konuştuğunda Yalan Söyler
Söz, insanın aynasıdır.
Yalan, kalbin kiridir.
Kişi konuştuğunda hakikati çarpıtıyorsa, özüyle sözü arasında uçurum varsa, bu dil bir gün hem kendisine hem çevresine zarar verir.
Yalan, sadece bir yanlış bilgi değildir; güveni yıkan, dostluğu zedeleyen, toplumu çürüten bir virüstür.
Emanete Hıyanet Eder
Emanet, sadece bir mal değil; bir görev, bir sır, bir sorumluluktur.
Güven duygusunun temel taşıdır.
Emanete ihanet eden kişi, insanlık onurunu zedeler.
Peygamberimiz (s.a.v.), emanet duygusunu öylesine vurgulamıştır ki, iman ile emaneti neredeyse eş anlamlı kılmıştır.
Çünkü iman da Allah’a verilmiş bir sözdür; korunması gereken en büyük emanettir.
Söz Verdiği Zaman Sözünde Durmaz
Verilen söz, kişinin şahsiyetidir.
Sözünde durmak, ahlaki sağlamlığın ve karakter olgunluğunun göstergesidir.
Sözünden dönen insan, sadece karşısındakine değil, kendi benliğine de zarar verir.
Zira vefa, iman ahlakının en temel yapı taşlarındandır.
Ahlak, Kimliği İnşa Eder
Bu üç temel belirti, sadece birer bireysel zafiyet değil; bir toplumu ifsad eden ahlaki kırılmalardır.
Yalan, emanete ihanet ve vefasızlık; bir kişinin münafık olduğunu gösterebilecek kadar ciddi kusurlardır.
Bu yüzden bu hadis, her mümin için bir ayna, her toplum için bir rehber olmalıdır.
Her sözümüzde dürüst, her emanette güvenilir, her vaatte sadık olalım.
Zira iman yalnız kalpte değil, davranışta, ilişkide, günlük hayatta görünür hâle gelir.
Sonuç olarak, bu hadis, yalnızca bir uyarı değil; aynı zamanda Müslüman şahsiyetinin omurgasını oluşturan ilkeleri özetler.
Kalbimizden nifakı, hayatımızdan yalancı dili, sadakatsiz davranışı söküp atmadıkça, hakiki mümin olma yolunda mesafe katetmemiz mümkün değildir.
Selam ve dua ile