Bir Mescide Ulaşmak Neden Bu Kadar Zor?

Geçtiğimiz günlerde eşimle birlikte devlet hastanesinde bulunmak zorunda kaldık.

Her hastanede olduğu gibi orası da kalabalık, telaşlı ve endişe doluydu.

Sağlık çalışanları büyük bir özveriyle,

insanüstü bir tempoda hastalara yetişmeye çalışıyordu.

Zamanla yarışan insanlar, çaresizlikle sınanan hayatlar…

Tüm bu karmaşa içinde, akşam ezanına yaklaşırken içimde tanıdık bir arayış başladı: Mescid.

“Tabii ki bir yerde mescid vardır,” diye düşündüm ve sordum. Aldığım cevap ise tam bir şoktu: “Eksi üç.”

İyi niyetle asansöre bindim, düğmeye basmaya hazırlanırken, asansörün aynı katta morg olduğunu fark ettim. Nasıl

korktuysam, asansöre girmemle çıkmam bir oldu.

Evet, yanlış duymadınız. Mescid, yerin tam üç kat altında, morgun yanı başındaydı.

Bu sadece bir mimari hata değil, aynı zamanda inanca karşı yerleşik bir kayıtsızlığın göstergesidir.

Çünkü mesele sadece mescidin yeri değil; insanın inancıyla kurduğu en mahrem bağın nerede ve nasıl yaşanabileceğidir.

Bir toplumun değerleri, ortak alanların düzenlenişine de yansır.

Kantin girişte, ofisler ferah ve aydınlık yerlerde, bekleme salonları güneş gören cephelerde olurken; Allah’ın evi neden yerin dibinde?

Bu bir tesadüf olamaz.

Bu tercih, ibadeti kamusal görünürlükten uzaklaştıran, inancı kişisel bir mahcubiyet gibi saklayan bir anlayışın dışa vurumudur.

Mescidin morgla yan yana olması da rastgele değildir; sanki “ölümle yüzleş, hatanı fark et” diyor gibidir.

Açıkçası, oraya inmek yürek ister. Benim asansöre binmemle çıkmam bir oldu.

“Arabada kılarım, öyle gelirim,” diye düşündüm.

İlkindi vakti hastaneye girdik. Yatsı ezanına 20 dakika kala eve dönebildik.

Neyse ki abdestliydim, hemen namazımı kıldım ve içim rahatladı.

Türkiye “Müslüman bir ülke” olarak anılıyor ama ne yazık ki havaalanları dışında çoğu kamusal alanda ibadet etmek zor.

Otellerde seccade yok, özel alan ayrılmamış.

Yol kenarında mescid ararsanız, Aydın-İzmir-Muğla hattında zor bulursunuz, ama Isparta-Denizli tarafında karşınıza çıkar.

Bu plansızlık mı, yoksa duyarsızlık mı?

Avrupa’da—evet, küçümsenerek “gavur” denilen ülkelerde—hastanelerde ibadet alanları sessiz, temiz ve kolay ulaşılabilir yerlerde bulunur.

Hristiyan, Yahudi, Müslüman herkes belirlenen saatlerde ibadet eder, kimse morg kapısının yanına gönderilmez.

Çünkü orada inanç, saygıyı hak eden bir haktır.

Bizde ise inanç, sanki saklanması gereken bir mahcubiyetmiş gibi.

Mescide ulaşmak için adeta labirentten geçmeniz, içsel mücadele vermeniz bekleniyor.

İzmir Havaalanı’nda ise tertemiz mescidler var.

Şükürler olsun, eskiden o bile yoktu.

Seccadeye ulaşmak bile başlı başına bir sınav.

Yabancı bir petrol istasyonunda mescid gördüm.

Şaka gibi. Depoyu dolduruyorsun, sonra diyor ki:

“Buyurun efendim, mescidimiz hemen şu tarafta.”

Kıble lazerle çizilmiş gibi net, seccade serili, klima bile var.

Kapitalizmin bu kadar anlayışlısı da fazla artık!

Sonra İzmir Otogarı geldi aklıma.

Üç kişi,   “Mescid nerede?” diye gezdik.

Yani ülkede cami çok ama ulaşımda puzzle gibiyiz.

Yabancı şirket mescid açmış, biz otogarda mescidi define gibi arıyoruz.

Vallahi bu da bir sınav.

Neyse  yazimi  döneyim:)

Devlet hastanesi halkındır.

Bu kurumlar, vatandaşın vergileriyle ayakta durur.

Hastanesinden mescidine, tuvaletinden kantinine kadar her köşesi bu halkın ortak malıdır.

O halde neden halkın en temel hakkı olan ibadet, yerin dibine itilir?

İbadet etmek suç değildir. Aksine, anayasal bir haktır.

Devletin bu düzenlemeleri yaparken inanca saygılı olması, tercih değil, zorunluluktur. Kamusal alanların planlanmasında bu duyarlılık mutlaka gözetilmelidir.

Şükür ki bugün bu ülkede ibadet özgürlüğü anayasal güvence altındadır.

Bu büyük bir kazanımdır.

Ama şu soruyu sormadan geçemeyiz: Üst katlarda ferah ve aydınlık ofisler varken, mescid neden bodrum katlara itilmiştir?

Bu sadece fiziksel bir yer seçimi değil; bir bakış açısını, önceliklendirmeyi yansıtır.

İbadethanelerin konumu, onlara verilen değerin sessiz bir göstergesidir.

O hâlde bu sessiz gösterge yeniden düşünülmeli değil mi?

Hangi akıl morgla mescidi yan yana koymayı uygun görür?

Bugün bu yapısal tercihler, sadece inanca değil insan onuruna da gölge düşürüyor.

İbadet eden kişi hastane koridorlarında seccade ararken, üst katlarda boş duran salonları görüyorsa; bu artık basit bir ihmal değil, saygısızlıktır.

Ve en acı tarafı şu: Bu durumu eleştirdiğinizde, “Beğenmiyorsan geldiğin yere dön!” deniliyor.

Oysa burası bizim ülkemiz.

Bu hastane bizim. Bu düzen, bizim alın terimizle, vergilerimizle ayakta duruyor.

Biz beğenmemekte, düzeltmek istemekte hak sahibiyiz.

Bu ülke birilerinin tapulu malı değil, 85 milyonun ortak yurdudur.

İbadet, saklanacak ya da kenara itilecek bir şey değil; haktır, onurdur, kamusal özgürlüktür.

Allah’ın evi yerin altında olmamalıdır.

Bu tür düzenlemelere karşı eleştirilerimizi dile getirmekten çekinmemeliyiz.

Çünkü ibadet; erişilebilir, temiz ve huzurlu alanlarda, saygıyla yaşanmalıdır.

İnancımızı yaşarken “eksi üç”e inmeye, morgun yanına gitmeye, ruhumuzu daraltmaya değil; huzura, saygıya ve

insan onuruna layık mekanlarda ibadet etmeye hakkımız var.

Nazilli Belediye Başkanı’na,  Devlet Hastanesi Başhekimine, Ricamizdir

Hastanelerde çalışan her işçinin, her görevlinin, her sağlık emekçisinin ibadet özgürlüğü vardır.

İnsanın kalbi huzur bulmadan bedeni de tam anlamıyla dinlenmez.

İbadet, sadece bireysel bir hak değil; aynı zamanda manevi bir ihtiyaçtır.

Bu yüzden ibadethaneler —mescitler, namaz odaları— ulaşılır, kolay erişilebilir yerlerde olmalıdır.

Hastane büyük olabilir, koridorlar uzun olabilir; ama mescit uzak ve kapalı bir köşede kalmamalıdır.

Çünkü her çalışan, yoğun mesaisinde birkaç dakikalık fırsat bulduğunda Rabbine yönelmek ister.

İbadet için erişim kolay olursa;

Çalışan huzur bulur,

İşine daha güçlü döner,

Hastalara daha şefkatle yaklaşır.

Unutmayalım, hastanelerde şifa dağıtan ellerin huzura ihtiyacı vardır.

Ve o huzur, en çok secdede bulunur.

O yüzden diyoruz ki:

Hastanede çalışan her işçinin ibadet hakkı gözetilmeli, ibadethaneler en kolay ulaşılacak yerlerde bulunmalıdır.

Selam ve dua ile,

𝓗𝓪𝓴𝓲𝓶𝓮 𝓖𝓾𝓵𝓼𝓾𝓶 𝓗𝓲𝓬𝓻𝓮𝓽

  • İlgili Yazılar

    Vivre en conscience : chaque instant compte

    Read more

    Bilinçli yaşamak: Her an önemlidir.

    Read more

    You Missed

    Olgun bir mümin uyarı yapar.

    • Kasım 28, 2025
    • 0
    • 16 views

    Kısacası ben anladım ki🌷🌿 🌿

    • Kasım 27, 2025
    • 0
    • 23 views

    İyiliğe Engel Olmamak

    • Kasım 27, 2025
    • 0
    • 29 views

    O çokça yemin eden, aşağılık kimseye sakın itaat etme.

    • Kasım 26, 2025
    • 0
    • 38 views

    kafalarında bir plan var

    • Kasım 26, 2025
    • 0
    • 42 views

    Din konusunda taviz verilmez

    • Kasım 25, 2025
    • 0
    • 37 views

    Doğruysan, sabırlıysan…

    • Kasım 25, 2025
    • 0
    • 39 views

    Bir düşünce, bir dua, bir teşekkür,

    • Kasım 24, 2025
    • 0
    • 27 views

    Yaptığım bunca iyilik boşa mı gidiyor? 🌼 🌸

    • Kasım 24, 2025
    • 0
    • 42 views

    Ahlâk bir süs değildir; bir duruştur

    • Kasım 23, 2025
    • 0
    • 39 views

    Allah’ın bir şeye yemin etmesi, o şeyin Değerli

    • Kasım 23, 2025
    • 0
    • 57 views

    Başkasının sözü seni tanımlayamaz.

    • Kasım 23, 2025
    • 0
    • 35 views

    İlk Vahyin Ardından: Peygamberimizin İlk Yılları

    • Kasım 21, 2025
    • 0
    • 55 views

    Eşler birbirine güven verdikçe hayat güzelleşir.

    • Kasım 20, 2025
    • 0
    • 57 views

    “Cahilliğin Babası”

    • Kasım 20, 2025
    • 0
    • 54 views

    Oku, öğren; kibirlenme; kötülüğe ortak olma

    • Kasım 20, 2025
    • 0
    • 61 views

    Değerlerimize göre mi yaşıyoruz, diğerlerine göre mi yaşıyoruz?

    • Kasım 15, 2025
    • 0
    • 76 views

    Kul huvallahu ehad” – De ki: O Allah birdir.

    • Kasım 11, 2025
    • 0
    • 73 views

    Felak Suresi, Kur’ân’ın sığınılacak kapılarından biridir.

    • Kasım 10, 2025
    • 0
    • 72 views

    Nâs Sûresi (114. sûre)

    • Kasım 9, 2025
    • 0
    • 82 views