Bazen biri çıkıp soruyor:
“Hep evdesin, sıkılmıyor musun?” Sanki evde olmak bir eksiklik, bir gariplikmiş gibi…
Oysa ben içimden sadece şunu diyorum: “Rabbimin bana emanet ettiği yuvamdayım.
Elhamdülillah.”
“Hiç mi sıkılmıyorsun? Gününü nasıl geçiriyorsun?” diye soruyorlar.
Oysa zaman geçince değil, amaçsız geçince insan sıkılırmış.
Bu sorular bana bunu fark ettirdi. “Evde olmak” sanki yeni bir suç gibi görülüyor.
Yüzlerine bakıyorum ve sadece şunu demek geliyor içimden:
“İnsan kendi evinden sıkılır mı gerçekten?”
Yoksa bazıları evinde huzur bulamadığı için mi böyle düşünüyor?
Ben günümü elimden geldiğince dolu dolu geçirmeye çalışıyorum.
Sabah erken kalkar, namazımı kılarım. Kur’an okumaya, birkaç sayfa kitap karıştırmaya gayret ederim.
Bazen bir tefsir, bazen bir güzel söz üzerinde düşünürüm.
Elbette her gün her şeyi tam anlamıyla yapamayabiliyorum.
Evimin işleri, günlük sorumluluklar derken zaman bazen elimden kayıp gidiyor.
Ama niyetim belli, yönüm belli.
Boş boş oturmak yerine, hem evimi düzenlemeye hem de ruhumu beslemeye çalışıyorum.
Her gün olmasa da, her an buna niyet ediyorum.
Çünkü insanın çabası da bir ibadettir.
Hayatımı kendi içimde yaşarım.
En güzeli de şu: Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamam.
Çünkü kendimle meşgulüm… Bazen öyle yorgun oluyorum ki, hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden.
İşte o zaman sadece dinliyorum. Sessizliği, kalbimin iç sesini, bazen Kur’an tilavetini…
Dinlemek, o anlarda bana ilaç gibi geliyor.
Ruhuma dokunuyor, içimi serinletiyor.
Her zaman çok şey yapmam gerekmiyor, bazen sadece durmak, dinlemek bile insanı tazeliyor.
Ama nedense bu açıklamalar bazılarına yeterli gelmez.
Onlara göre sabah illa Müge Anlı’yla güne başlamalı, ardından dedikodu ve tartışmalarla dolu kadın programları izlenmeli.
Sonra diziler, haberler, tekrar diziler…
Ve günün sonunda da şu cümle: “Çok sıkıldım ya…”
Ama nedense bu söylediklerim bazılarına yeterli gelmez.
Sanki anlamak istemezler, sanki iç huzurun sessizlikte bulunabileceğini kabullenemezler.
Onlara göre sabah mutlaka Müge Anlı’yla başlamalı güne.
Ardından dedikodu, tartışma, kavga dolu kadın programları izlenmeli.
Öğleden sonra diziler, akşam haberler, sonra tekrar diziler…
Gün böyle geçip giderken, sonunda da şu cümle gelir: “Çok sıkıldım ya…”
İşte tam o noktada ben de soruyorum: “Peki siz evde ne yapıyorsunuz?”
Verilen cevaplar genellikle birbirinin aynısıdır:
Sabah televizyon açılır, olaylar, kavgalar, dedikodular dinlenir.
Diziler izlenir, araya biraz komşu muhabbeti, biraz telefon konuşması sıkıştırılır.
Bu yoğun “zihinsel mesai” sonunda da tabii ki ruh yorulur, zihin bulanır, kalp daralır.
Ve ben içimden sadece şunu diyorum:
Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Çünkü farkında olmadan ruhumuzu yoran şeylere kapı açıyoruz.
Zihnimizi kirleten görüntülerle, sözlerle günümüzü dolduruyoruz.
Sonra da neden huzur bulamıyoruz diye hayret ediyoruz.
Oysa ev, sadece dört duvardan ibaret değildir.
Ev, insanın aynasıdır.
Sen nasılsan, evin de sana onu yansıtır.
Evde olmak sıkıcı değildir. Asıl mesele, evde neyle meşgul olduğundur.
Gününü dedikodu programlarıyla geçirip sonra “Canım neden sıkılıyor?” diye sormak,
şekersiz çaya “Bu neden tatlı değil?” demek gibidir.
Bu yüzden evinde ol… ama farkında olarak ol.
Zihnini boş sözlerle doldurup da, sonra ruhuna huzur bekleme.
Evinde huzur istiyorsan, önce sen huzurlu olmayı öğrenmelisin.
Ama asıl huzur; eşyada, sessizlikte ya da düzende değil…
Kalbindedir.
Kalp ise ancak Rabbini anmakla tatmin olur. (Ra’d, 28)
Bir yerde okumuştum, çok etkilenmiştim: “Huzur isteyen, huzuru veren Rabbinin huzurunda secde etmelidir.”
İşte bu yüzden, evdeyken en çok secdeyle rahatlar insan.
Çünkü en büyük huzur, Allah’a en yakın olduğun yerde saklıdır: secdede…
Rasûlullah (s.a.v.) ne güzel buyuruyor: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu onların kıymetini bilmez: Sağlık ve boş vakit.” (Buhârî)
Evindesin, sağlıklısın… Bunun şükrünü eda etmeliyiz.
Vakit bir nimettir. Boşsa bile, boş geçmesin.
İbadetle, ilimle, tefekkürle değerlendirmeli insan.
Ama biz ne yapıyoruz?
Televizyondaki gürültüye kulak verip, sonra da “Neden içim daralıyor?” diye soruyoruz.
Bu, kendi kendimizle çelişmek değil de nedir?
Unutma:
Ev, içinde Allah’ın zikri varsa; mescittir, ilimhanedir, huzurun mekânıdır.
Hangi dört duvar içinde olduğun değil, hangi kalple yaşadığın önemlidir.
İşte bu yüzden sıkılmıyorum.
“Kim Allah’ı unutursa, Allah da ona kendisini unutturur.” (Haşr, 59/19)
Sıkılan kalplerin ilacı dışarıda değil, içeridedir. Evinde huzur arayan, önce kalbini temizlemeli.
Çünkü asıl ev, kalptir. Kalp mamur olursa, her yer cennete döner.
Ve unutma: Başkalarının huzurunu kaçırmakla oyalanma.
Önce kendi huzurunu aramalısın.
Çünkü huzur, gösterişte değil… Sessizlikte, secdede, samimiyettedir.
Selam ve dua ile