Merhaba sevgili okur,

Bugün sana biraz içten bir hikâye anlatmak istiyorum.

Başrollerde ben varım.

Yan roller ise halsizlik, yorgunluk, dalgınlık, motivasyon eksikliği…

Kulağa çok tanıdık geldi değil mi? Sanki kendi hayatının fragmanını izliyorsun…

Her şey kendimi sürekli yorgun hissetmemle başladı.

Sabahları uyanmak, alarmı susturup yataktan kalkmak değil, adeta bir dağ tırmanışı gibiydi.

Önce klasik düşünce devreye girdi: “Herhalde çok çalışıyorum.”

Ama sonra bu hâl geçmeyince şüphelenmeye başladım.

En basit işler bile beni yorar hale gelmişti.

Merdiven çıkmak mı? Everest’e tırmanmak kadar zor geliyordu.

Sosyalleşmek? Oda ne ?:)

Gün geldi, artık “bir yerlerde yanlış bir şey var” dedim.

Ve sonunda doktora gidip bir kan tahlili verdim.

Sonuç: Demir eksikliği. Hep bu sorun vardir bende 

O an aklımdan geçen ilk cümle:

“Yani bu kadar yorgunluğun sebebi küçük bir eksiklik miymiş?!”

Ama öyle değilmiş.

Küçük gibi görünen bu eksiklik, hayatın her alanına sinsice sızabiliyormuş.

Demir eksikliğinin en çok etkilediği alanlardan biri de ibadetlerim oldu.

Sabah namazına kalktığımda bedenim sanki “Ben yokum” diyordu.

Namazı kılıyordum ama sonrasında zikir, dua, iç huzur? Yok.

İçim istiyordu ama bedenim yorgun .

Ve o zaman şunu fark ettim:

Ruh hazır, niyet tamam… ama bedenin pili yoksa hiçbir şey tam olmuyor.

Birçoğumuzun düştüğü yanılgı şu: Ruhsal yorgunluğu hep maneviyat eksikliğine bağlarız.

Oysa bazen ruhun değil, bedenin yardım çığlığıdır bu.

Ve bu ikisi bir bütündür.

Biri eksikse diğeri de sarsılır.

Bazen kendimizi “Ben güçlüyüm, bana bir şey olmaz” hikâyesine fazla kaptırıyoruz.

Ama gerçek şu:

Stres, öfke, kaygı, yorgunluk gibi duygular, vücudumuzda birikir.

Hem de çaktırmadan…

Bir bakarsın kalbin hızlı atıyor, miden ağrıyor, uykun kaçıyor.

Vücudun sana “Yeter!” diyor ama sen hâlâ ısrarla “yorgunluk normal, geçer” diyorsun.

Bir sır vereyim mi?

Yorgunluk, dinlenmeyle geçmeyen türdeyse, artık onu “normal” saymamalısın.

Kendine iyi bakmak; sadece spa günleri, bitki çayı, egzersizdeğil. (Ama onlar da fena fikir değil açıkçası 😄)

Asıl mesele şu:  Yorulduğunda dinlenmek   İçini sıkan şeyleri bastırmamak

Yardım istemekten çekinmemek    Sevdiğin şeylere vakit ayırmak

Ve en önemlisi: Kendini ihmal etmemek

Çünkü unutma, “sağlık” sadece bedenin değil, ruhun da iyi olmasıdır.

Ve bir bonus bilgi:  Kendine iyi bakmak da ibadettir.

Evet, doğru duydun.

Çünkü bedenin sana emanet.

Ona iyi bakarsan, ibadetlerin daha huzurlu, ruhun daha mutlu olur.

Eğer sen de uzun zamandır kendini yorgun, halsiz, enerjisiz, tükenmiş hissediyorsan…
Lütfen bunu geçiştirme.  Bir kan tahlili yaptır.

Çünkü bazen “ruhsal” sandığımız yorgunluk, aslında fizikseldir.

Ve çözümü çok daha basittir.

Hayat hızla geçiyor. Koşuşturmaca içinde kendini unutma.

Kendine vereceğin küçük bir özen, sana çok şey kazandırabilir.

Şarjını doldurmayı ihmal etme.   Çünkü sen değerlisin.

Ve unutmadan bir daha söyleyeyim:  Kendine bakmak da ibadettir.

Sağlıklı, enerjik ve huzurlu günler diliyorum.