Suyun dili olsaydı, belki de sessizce dökülmezdi toprağa.
Belki de bir hıçkırık gibi, bir dua gibi, yavaşça fısıldardı insanın kalbine:
“Yoruldum… Sizi temizlemekten değil, temizliğin ne demek olduğunu unuttuğunuzu görmekten…”
Çünkü su, sadece arıtmazdı bedeni. Ruhu da yıkardı, eğer izin verseydik.
Ama biz, suyu sadece kirden arınmak için kullandık.
Oysa su, gözyaşına benzerdi… İçten gelen, içe dokunan…
Suyun dili olsaydı, kırık kalpleri anlardı önce.
Hırsla çırpınan elleri, kibirle bakan gözleri, sevgiyi unutan dilleri…
Ve derdi ki:“En büyük kirlilik; kalpte başlar.”
Çünkü kalp kirlenince, ne göz güzel bakar, ne el güzel dokunur, ne de söz güzel olur.
Bunu en iyi bilen yine sudur…Zira o, her şeye rağmen berrak kalmayı başarır.
Taşa çarpar, yolunu bulur. Engelleri aşar, ama kendinden vazgeçmez.
Belki de bize en büyük dersi verir böylece:
“Ne olursa olsun, temiz kal… İçinden ak… Ve akarken bırak arkanda kiri, kini, nefreti.”
Bir gün su konuşursa, kim bilir belki sadece şu cümle yeter her şeyi anlatmaya:
“Beni dışını temizlemek için değil, içini hatırlamak için kullan…”
Çünkü temizlik sadece ellerde değil, niyetlerde başlar.
Yüzümüzde değil, yüreğimizde parlamalı aynalar.
Suyun dili olsaydı eğer, belki de ilk söyleyeceği şuydu:
“Ey insan! Elini yıkamadan önce kalbini temizle…”
Çünkü su, sadece bedeni değil, niyeti de hissederdi.
Zira Rabbimiz buyurur:“Şüphesiz Allah, kalplerin özünü bilendir.” (Al-i İmran, 154)
Bizse çoğu zaman suyu sadece zahiri temizlik için kullandık.
Oysa su, abdestle kalbe dokunan bir rahmetti.
Her damlası, günahların döküldüğü bir tevbe vesilesiydi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu:“Beş vakit namaz, birinizin kapısının
önünden geçen ve içinde günde beş defa yıkandığı tertemiz bir nehir gibidir.
O kişi hiç kir bırakır mı?” (Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 282)
İşte su böyleydi… Görünmeyeni temizlerdi aslında.
Kalpte biriken kini, nefreti, kibri yıkardı.
Suyun dili olsaydı belki şöyle seslenirdi:, Güzel giyinsen de, dışını süslesen de…
Kalbin kırık ve kirliyse, o güzellik fanidir.”
Çünkü en güzel temizlik, takvâ ile yapılan temizliktir.
Kur’an’da buyurulur: “Şüphesiz Allah, çokça tevbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever.” (Bakara, 222)
Ve su fısıldardı kulağımıza belki:,“Kırma, incitme, kin tutma…
Biriken her kötü his, kalbini paslandırır.
Ve paslanan bir kalpte Rahmet zor yer bulur.”
Su, sabrın ve teslimiyetin aynasıdır. Taşlara çarpar, ama geri dönmez.
Engelleri aşar, ama aslına ihanet etmez.
Tıpkı mümin gibi… Sabreder, tevekkül eder ve hep tertemiz kalmaya çalışır.
Bugün bir tas su al eline…,Sadece serinlemek için değil, düşünmek için…
“Ben kalbimi neyle yıkıyorum?”,“Gönlümde tevazu var mı, yoksa kibir mi birikti?”
“Ben su gibi berrak mıyım, yoksa nefsimin bulanıklığında mı kayboldum?”
Unutma…,Abdest, sadece bir temizlik değil, bir teslimiyettir.
Ve her damla su, Allah’a dönüş yolculuğunda birer tanıktır.
Eğer bir gün su gerçekten dile gelseydi, belki de sadece şunu söylerdi:
“Kalbini arındır… Zira Allah, kalbi temiz olan kullarını sever.”