Dinimiz, insana yalnızca bilgi edinmeyi değil, bu bilgiyi hayatına yansıtmayı da emreder. Bilgi, tek başına değerli olsa da, ancak amel ile birleştiğinde gerçek kıymetini kazanır.
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur:“İyilikle emrolun ve kötülükten sakındırın.” (Âl-i İmrân, 104)
Bu ayet, insanın öğrendiği doğruları yalnızca bilmekle yetinmemesi, onları yaşamına geçirmesi gerektiğini hatırlatır.Teorik bilgi, pratiğe dönüşmediği sürece insan için boş bir yükten öteye geçmez. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de ilmin değerini şu şekilde açıklamıştır: “İlim, amel ile tamamlanır.”
Bir başka hadis-i şerifte ise Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur: “Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizin en aşağı mertebede olanınıza üstünlüğüm gibidir. İnsanlara hayrı öğreten kimselere Allah merhamet eder. Melekler, göklerin ve yerlerin halkı, hatta karıncalar ve balıklar bile onlar için dua eder.” (Tirmizî, İlim 19)
Bu hadis, bilginin gerçek değerinin paylaşmak ve hayrı öğretmek ile ortaya çıktığını gösterir.
Öğrendiklerini insanlarla paylaşan, faydalı bilgiler sunan kişi, sadece Allah’ın merhametine mazhar olmaz; çevresindeki tüm varlıkların duasını da kazanır.
Günümüzde de en büyük iyilik, bildiğini paylaşmak, hayrı öğretmek ve insanlara fayda ulaştırmaktır.
Çünkü ilim paylaştıkça bereketlenir, hayır aktarıldıkça büyür.
İslam, insana sadece öğrenmeyi değil, öğrendiğini yaşayarak göstermek, topluma faydalı kılmak ve doğruları hayata geçirmek sorumluluğunu yükler.
Özetle, bilgi yalnızca öğrenmekle tamamlanmaz; amel ile değer kazanır.
Gerçek âlim, yalnızca çok şey bilen değil, bildiğiyle amel eden, öğrendiklerini hem kendi hayatına hem de toplumun iyiliğine yansıtan kimsedir.
Bilgi, amel ile ışık olur; amel edilmeyen bilgi ise insanın omzunda ağır bir yükten öteye geçmez.
Selam ve dua ile