“Vay be! Ne şanslı adammış…
Bu kadar güzel bir kadını kendine eş etmiş!”
“Şuna bak hele, adam sıradan, kendi halinde bir tip…
Yanındaki kadına bak! Bu mudur yani?” “Bu yakışıklı adama da böyle eş mi yakışırmış?”
İşte dillere pelesenk olmuş sözler…
Sanırsın ki evlilik, magazin dergisinin kapağı; sanırsın ki eş, vitrine konacak bir süs eşyası.
Öyle konuşuyorlar ki, insan zannediyor mutluluğun ölçüsü yüz hatları, huzurun kaynağı kas gücü ya da güzellik salonundan çıkmış ten rengi…
Ama gerçek bambaşka!
O kadın, eşi için sadece bir güzellik unsuru değil, vefa, sadakat ve şefkatin adı olmuş.
Onu gören, onun duruşuna bakıp hayran kalıyor.
Evet, öyle bir duruş ki, çarpık gözler bakakalıp kalıyor; ama o, bakışlara değil, Rabbine yöneliyor.
Çünkü bilir ki, cibilliyetsizin gözü doymak bilmez.
O adam, dışarıdan sıradan görünse de, eşinin yanında huzurun en derinini buluyor.
Kim bilir, geceleri dizinin dibine oturup konuşurken, birbirlerine sadece gözleriyle bile anlaşmayı biliyorlar.
O yüzden, dışarıdan atılan laflar, onların yuvasına tek bir gölge düşüremiyor.
Çünkü onların bağı, sözlerle değil, gönüllerle kurulmuş.
Şimdi ey dillerini fesatla çalıştıranlar!
Siz ne bilirsiniz sadakatin değerini?
Siz ne anlarsınız bir eşin merhametli bakışından, kocasının ellerine kattığı bereketten?
Ne bilirsiniz bir adamın, eşinin duasında korunmaya çalıştığını?
Ya da bir kadının, kocasının huzurunda Allah’ın rahmetini bulduğunu?
Siz sadece dış görünüşle hükmedersiniz.
Çünkü içiniz boş, çünkü yüreğiniz nasipsiz…
Gözünüz harama, diliniz iftiraya, kalbiniz fesada alışmıştır.
Sanırsınız ki, göz diktiğiniz her güzellik size kısmet olur.
Sanırsınız ki, küçümsediğiniz her eş, hakikatte değersizdir.
Ama yanılıyorsunuz! Hem de çok ağır bir şekilde yanılıyorsunuz!
Bilmez misiniz?
Eşler birbirine Allah’ın emanetidir.
Evlilik, sadece iki bedenin yan yana gelmesi değil, iki ruhun aynı kıbleye yönelmesidir.
Sevgi sadece bakışta değil, sadakattedir.
Güzellik sadece yüzde değil, kalptedir.
Allah buyurmadı mı: “Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi kavimler ve kabileler yaptık ki, tanışasınız. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurât, 13)
O halde kimin kime yakıştığını söylemek size mi kaldı?
Allah dilediğini dilediğine nasip eder.
Allah bir erkeğe öyle bir eş verir ki, belki dünya gözüyle sıradan görünür ama gönül gözüyle bakıldığında, dünyalara değişilmezdir.
Allah bir kadına öyle bir eş verir ki, dışarıdan “sönük” denir ama gerçekte o kadının sığınağı, en güvenli limanıdır.
Son söz:
Mutluluğun ölçüsü kaşta, gözde, boyda, posda değildir.
Mutluluğun ölçüsü gönülde, vefada, sadakattedir.
Ve Allah kime kimi nasip ettiyse, en doğru, en hayırlı olan odur.
İşte mesele budur, nokta!
Selam ve dua ile