İnsanoğlu dünya hayatını sürdürürken rızkını kazanmak için çeşitli yollar dener.
Kazanç yolları ise daima iki ana kısma ayrılır: helal ve haram. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde bu hakikati şu sözlerle açıkça ifade etmiştir:
“Helâl bellidir; haram bellidir.
İkisinin arasında ise birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler.
Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve onurunu korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere bulaşırsa, harama düşmüş olur…” (Müslim, Müsâkât, 107).
Bu hadis, müminin hayatına yön verecek temel bir prensibi ortaya koymaktadır
. Helal olan şeyler dinimiz tarafından açıkça bildirilmiştir.
Aynı şekilde haram olan şeyler de apaçık ortaya konmuştur.
Ancak bazen insanlar arasında kesin hükmü net bilinmeyen, şüpheli durumlar da ortaya çıkabilir.
İşte böyle durumlarda kulun tavrı, dinini koruma noktasında belirleyici olur.
Helal kazanç, kulun duasının kabulüne, kalbin huzur bulmasına ve ibadetlerin nuruna vesiledir.
Haram kazanç ise bereketsizlik, huzursuzluk ve ahirette ağır bir mesuliyet sebebidir.
Şüpheli olan şeylerden uzak durmak, kişinin hem dini hassasiyetini hem de toplum içerisindeki güvenilirliğini korur.
Zira insanlar, şüpheli işlerden kaçınan kimseye daha çok itibar eder.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ümmetine daima helal rızık aramayı tavsiye etmiş, haram ve şüpheli kazanç yollarından uzak durmayı öğütlemiştir.
Çünkü helal kazanç, sadece maddi bir geçim kaynağı değil; aynı zamanda maneviyatı besleyen, kul ile Rabbi arasındaki bağı güçlendiren bir değerdir.
Sonuç olarak, her Müslüman helal ve haramın sınırlarını bilmeli, şüpheli şeylerden de sakınarak hem dünya hem ahiret saadetini güvence altına almalıdır.
Dinini ve onurunu korumanın yolu, helal kazancı hayatının merkezine almaktan geçmektedir.
Selam ved ua ile