Evimizi boşaltırken, elbise dolabının tam üzerinde kahverengi, küçük bir bavul buldum.
İçindekilerle yıllardır orada duruyormuş gibi tanışıyordum.
Üzeri tozlanmıştı, kapağını açtım; sanki yıllardır bekleyen muntazam dizilmiş kasetler sıralanmıştı.
Daha dün gibi evimize alıp getirdiğim o kasetleri ellerim titreyerek dokundum ve kendi kendime
fısıldadım: “Ben size burada bırakmışım.”
Kitaplarin arasina oturdum usulca…
Daha dün gibi….Halbukim 🙂
Evlenmeden önce kasabamızdaki camide Kur’an okumaya başlamıştım.
Henüz üç-dört sayfa okuyabilmiştim.
Baharın sonlarına doğru, Kasım ayında evlendim.
O kadar heyecanlıydım ki, yeni bir hayata adım atacağım için kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Bavulumu hazırlarken iğne oyası yazmalarımı, kırlentlerimi, dantel ve yatak odası takımlarımı özenle yerleştirdim.
Çünkü hepsi büyük emek verilerek işlenmiş, değerli parçalardı.
Ama farkında olmadan hayatımın en önemli rehberini, Kur’an-ı Kerim’i kasabada bırakıp gelmişim.
Oysa evimizde yalnızca bir tane Kur’an vardı; onu da annem,okurdu Allah kabul etsin
O zamanlar Kur’an’dan çok kızların çeyizi konuşulurdu.
Ne yazık ki bugün de pek farklı değil…
Hâlâ çeyiziyle övünen anneler var.
Oysa bir annenin en büyük sevinci; evladının güzel ahlakı, imanı, edebi ve terbiyesi olmalıdır.
Gerçek süs, çeyizlerde değil; insanın kalbinde ve yaşayışındaki güzelliktedir.
Çeyizi olmayan insanlara hâlâ tuhaf gözlerle bakılır, arkalarından söz edilir.
“Kızına bir yastık bile diktirmemiş” diye küçümsenir.
Yazikk….
Doğrusu, evlenip gelirken Kur’an’ı yanıma almak hiç aklıma gelmemişti.
Öğrendiklerimi de unuttum sanıyordum.
Meğer öyle değilmiş…
İnsan gerçekten öğrenmek isteyince, Kur’an-ı Kerim kendini öğretir, her şeyi kolaylaştırırmış.
Bir gün arkadaşlarımla bir misafrilikte otururken kapı çalındı.
Gelen kişi, “Kur’an var, almak ister misiniz?” diye sordu.
Çok isterdim ama yanımda hiç param yoktu.
“Biz bedava dağıtıyoruz,” dedi ve bana kocaman, çok güzel bir Kur’an-ı Kerim uzattı.
Sevinçle aldım ve eve gelir gelmez en güzel köşeye yerleştirdim.
O gün, geçti diger günlerde geçti
O kadar yoğundum ki… Üç çocuk annesiydim, ev işleri hiç bitmiyordu.
Eşimle sorunlarım vardı, üstüne bir de annemi ve dedemi kaybetmenin acısını yaşıyordum.
Borçlarım vardı, geçim sıkıntısı çekiyordum.
Bir yandan da işe başlamıştım.
Kısacası Kur’an okumamak için önümde pek çok neden sıralamıştım.
Hem bu yolculuk tek başına yapılmazdı; eşin desteği olmadan yola çıkmak çok zordu.
Ama eşim hiçbir zaman yardımcı olmadı.
İçkiye düşkündü, kendi sorunlarıyla boğuşuyordu.
Ben ise Allah yolunda yürümek için onun desteğine ihtiyaç duyduğumu düşünüyordum.
Sonradan fark ettim ki bunların hepsi bahane, hepsi gafletti.
Aslında hiçbir şey Kur’an’a yönelmeye engel olamazmış.
Ne yazık ki o günlerde bunu göremedim…
Allah affetsin o zamanlardaki acizliğimizi, gafletimizi.
Biz anneler arasında güzel bir adetimiz vardı: O günlerde .
Çocukları anaokuluna bırakır, sonra sırayla birbirimizin evlerinde kahvaltı yapardık.
Çocuklarımız anaokuluna giderken biz de onların sayesinde birbirimize okul arkadaşı gibi olmuştuk.
Hiç tanımadığım şehirlerden gelin gelen anneler vardı.
Kimi Fransızca’yı az bilir, kimi hiç bilmezdi.
Ama bizler birbirimize destek olurduk.
Öğretmenler konuşurken anlamayanlara tercüme eder, birbirimize yol gösterirdik.
Sonra kahvaltı sofralarının etrafında buluşur, dertleşir, gülerdik.
Çok güzel günlerdi…
O zamanlar cami bile yoktu.
Bir apartmanın giriş katını cami olarak düzenlemişler, Türkler de orayı ibadet yeri olarak kullanıyordu.
Mukabeleler de işte orada yapılıyormuş.
Ama benim o günlerde bundan hiç haberim olmadı. “Mukabele” denilen ibadetin ne olduğunu bile bilmiyordum.
Çünkü kasabamızda hayat hep çalışmakla geçerdi.
Kadınlar Ramazan geldiğinde sadece teravihe giderdi, o kadar…
Ailem de öyleydi.
Annem evde Kur’an okurdu.
Küçük merdivenin başında, kireç boyalı duvarların önünde sardunyalar açar, hemen yanı başında da turunç ağacı dururdu.
O manzarada annemin Kur’an okuyuşu hâlâ gözlerimin önünde…
Bir gün arkadaşım bana dedi ki:
“Hakime, biz evlerde Mukabele yapıyoruz, istersen sen de gel.”
Ben biraz mahcup bir sesle cevap verdim:
“Çok oldu, ben okumayalı… Kur’an’ı unutmuşumdur.”
O da gülümseyerek anlattı: “Mukabele öyle değil.
Biz okumuyoruz, takip ediyoruz. Teybe Kur’an kaseti koyuyoruz, hoca okuyor, biz de dinleyerek takip ediyoruz.”
“İyiymiş o ya,” dedim ve bıraktığım yerden Kur’an’ı aldım.
Merakla gittim, açtım. “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek başladım ve kasetten gelen Kur’an sesini takip etmeye başladım.
Kur’an bana hiç darılmamıştı… “Sen beni bir köşeye bıraktın,” demedi.
“Bana hiç yüzüme bakmadın,” demedi. Hiç kaprisi, kırgınlığı yoktu.
Sanki kırk yıldır okuyormuşum gibi, hiç unutmamışım ve kaldığım yerden devam ediyordum.
İçimde öyle büyük bir sevinç, öyle tarifsiz bir huzur vardı ki…
O Ramazan öyle geçti…
Sonraki Ramazan’a geldiğimizde çocuklar büyümüştü, herkesin kendi meşguliyetleri vardı.
İçimde ise çok güçlü bir arzu vardı: Kur’an okumak istiyorum.
Bir gün cesaretimi topladım ve düşündüm:
“Arkadaşlarım üç-dört kaseti bitirdikten sonra ben onları alıp evde takip edeyim.
Sonra geri götürdügümde , diğer kasetleri alırım.” Böyle bir teklif sunmak için evlerine gitmeye karar verdim.
Evlerinin alt katında dükkânları vardı.
Oraya indim, fakat kendisi yoktu; dükkânda sadece oğlu vardı…
O an içimde hem bir umut hem de bir mahcubiyet vardı.
Acaba kabul ederler mi, acaba olur mu?
Çünkü tek isteğim, Kur’an’a biraz daha yaklaşabilmekti.
Şunu en baştan belirtmeliyim: Ben gurbetteydim, ailem yanımda yoktu, yalnızdım.
Gelin geldigim insanlarada da hiç sözüm yok; bu dünyada…
Yaşadıklarım, benim sınavımdı. Bana yaşattıkları da onların sınavıydı.
Her derde bir hayır vardır derler ya…:)
İşte öyle bir yolculuktu benim hikâyem.
Zorluklar, sıkıntılar, yalnızlık…
Ama hepsi bir ders, hepsi bir tecrübe oldu.
Ben hayatım boyunca kimseden bir şey istemiş biri değilimdir.
Rabbim de hiçbir zaman beni muhtaç ettirmedi;“Elhamdulillah”
Karadenizli memleketlim bile olmayan bir hanımdan kaset isteyeceğim hiç aklıma gelmezdi.
Ama içimde bir umut vardı; cesaretimi topladım ve gittim.
Bunu yapmak bana hiç ağır gelmedi.
Allah ondan razı olsun…
Demek ki bana o sıcaklığı vermiş, ben de gidebilmişim.
İnsan, böyle anlarda Rabb’in rahmetini ve insanlığın güzelliğini bir kez daha görüyor.
Kendisi yoktu, yalnızca oğlu vardı
. Ona dedim ki: “Adem, ben annenden bir ricam olacaktı.
Oğlum, her Ramazan onlar Kur’an takip ediyorlar, ben Mukabele’nin adını bile bilmiyorum bu arada:)
Bu sene Ramazan’da onların bitirdiği kasetleri ben eve götürmek istiyorum.
Bitirdikten sonra geri getireceğim.
Lütfen, eğer kabul ederse bana haber versin annen.”
Teyze : “Bir dakika, bekler misiniz?” dedi.
Ben dükkânda tek başıma kaldım.
Bir hızıyla yukarı çıktı, aynı hızla indi ve elime küçük, kahverengi bir bavul tutuşturdu.
“Alın, siz okuyun,” dedi.“
Yok, kabul edemem,” dedim.
Önce, “Anneni sor, ben akşam gelirim,” diye de ekledim.
Hakime teyze dedi “Bu benim Kur’an setimdi, siz okuyun.
Burada çalışıyorum, benim zamanım yok.
Daha var bizde bu setlerden, sevabı bizim de olsun,” dedi.
Nasıl sevindim, anlatamam.
Eve gelene kadar kucağımda Kur’an setiyle yürüdüm; kapağını açıyor, kapatıyor, arada kasetlere bakıyor, tekrar açip kapatiyorum:)
her baktığımda ayrı bir sevinç duyuyordum.
Sevincimi tarif edecek kelime yoktu; öyle mutluydum…
Allah hepsinden razı olsun.
Öyle evlat yetistiren anne babadan razi olsun Rabbim.
O an, insanın kalbini ısıtan, ruhunu besleyen güzellikleri bir kez daha hissettim.
Bugün eğer Kur’an-ı Kerim okuyabiliyorsam, bunda o kasetlerin bana olan faydası büyüktür.
Allah’a hamdolsun.
Ve işte şimdi, o kasetleri yeniden ellerimde tutarken, her şey daha dün gibi geliyor gözlerimin önüne.
Hayattaki tüm zorluklar, kayıplar ve engeller bizi asıl amacımızdan, kalbimizin rehberinden uzaklaştırmamalı.
İnsan samimi bir niyetle adım attığında, Allah daima yol gösterir, yardım eder.
Çeyizler, gösterişler ve geçici güzellikler bir evliliği, bir hayatı ayakta tutmaz; asıl değer
kalpteki iman, güzel ahlak ve içten sevgiyle ölçülür.
Her zorluk sabırla ve inançla aşılmayı bekleyen bir fırsattır; yeter ki niyetimiz temiz, kalbimiz açık ve adımlarımız cesur olsun.
Gerçekten de zorluklar, eğer sabır ve inançla karşılanırsa, bizi olgunlaştıran ve yeni kapılar açan fırsatlar hâline gelir.
Temiz niyet, açık kalp ve cesur adımlar, hem içsel hem de dışsal yolculukta bize rehber olur.
Bugünün imkanlarını düşündüğümüzde şükretmek de çok değerli bir farkındalık;
modern dünyanın sunduğu kolaylıklar, bilgi ve erişim imkanları gerçekten büyük bir nimettir.
Elhamdülillah,
Selam ve dua ile Allah’a emanet olun
Allah’a emanetiz 🙂