Büyüklerden biri şöyle der: “İnsanı Allah’a yaklaştıran üç şey vardır: Az yemek, az uyumak, az konuşmak.
İnsanı Allah’tan uzaklaştıran üç şey de vardır: Çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak.”
İnsan, dünya yolculuğunda nefis, şeytan ve heva ile imtihan halindedir.
Bu imtihanlarda en büyük tuzaklardan biri çok yemek, çok uyumak ve çok konuşmaktır.
Salihler, yani Allah dostları ve ârifler; kalplerini diri, zihinlerini açık, bedenlerini hafif
tutmak için bu üç hususta da iktisatlı davranmayı kendilerine düstur edinmişlerdir.
Çok Yemek Neden Zararlıdır?
Yeme içmek, insana güç ve enerji verir; fakat haddinden fazla yemek, faydadan çok zarar getirir. Büyükler buyurmuşlardır ki:
Çok yemek kalbe kasvet verir. Gönül, Allah’ı zikretmekten ağırlaşır, huşû kaybolur.
Zihnî faaliyetleri zayıflatır. İnsanın tefekkür gücü azalır, basireti kapanır.
Bedeni hantallaştırır. Tembellik baş gösterir, ibadetlere şevk kaybolur.
Uykuya sebep olur. İnsan sürekli uyumak ister, seher vakitlerinden mahrum kalır.
Şehveti artırır. Nefsin arzuları kabarır, insanı günaha sürükler.
Tok iken yemek ise, hastalık üzerine hastalıktır.
Tıpkı ilacı olmayan bir dert gibidir.
Bu yüzden Allah dostları az yer, az uyur, az konuşurlardı.
Hz. Aişe (radıyallahu anha) şöyle buyurmuştur:“Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hiçbir zaman karnını tıka basa doyurmadı.
Açlıktan karnı bükülse bile bu durumunu kimseye şikâyet etmedi.
Fakirliği, zenginlikten daha fazla severdi.
Aç olduğu gün, bu hâl onun oruç tutmasına engel olmazdı.
Hâlbuki Rabbinden dünyalık isteseydi, yeryüzünün bütün hazineleri önüne serilirdi.”
Nitekim bir gün kendisine Mekke vadisinin altın yapılması arzolunduğunda şöyle dua etmişti: “Hayır Rabbim! Bir gün tok olayım, bir gün aç kalayım.
Aç kaldığımda Sana yalvarayım, tok olduğumda Sana hamd edeyim.” (Tirmizî, Zühd, 575)
İşte, O Kutlu Nebî (s.a.v.) açlığını sabırla karşılamış, kanaati hayatının esası yapmış ve asla dünyaya rağbet etmemiştir.
Az yemek, az uyumayı da beraberinde getirir.
Karnı tok olan çok uyur; fakat mide hafif olunca beden zinde kalır.
Bunun bereketiyle mü’min seherlerde uyanır, geceleri ibadete kalkar.
Allah dostları, geceyi gaflet uykusuyla geçirmez; ya dua eder, ya Kur’an okur, ya da Rabbini zikrederlerdi.
Gereksiz konuşmaktan da sakınırlardı.
Zira çok konuşmak; kalbi karartır, dili günaha sokar, insana pişmanlık getirir.
Boş sözlerden uzak durup, ya hayır söylerler ya da susmayı tercih ederlerdi.
Peygamberimiz (s.a.v.) ve O’nun izinden giden salihler, dünyaya bağlanmamış, kalplerini
gaflete sürükleyen şeylerden uzak durmuşlardır.
Onlar için esas gaye şuydu:
İbadetlerini huşû ile yerine getirmek,
Allah Teâlâ’yı zikretmek,
Seherlerde uyanık olmak,
Kalplerini saf ve diri tutmak.
Bizlere düşen de onların yolunu takip etmektir.
Çünkü: Çok yemek, çok uyumak ve çok konuşmak kalbi öldürür.
Az yemek, az uyumak ve az konuşmak ise kalbi nurlandırır, insana Allah’a yakınlık kazandırır.