Selamün Aleyküm 🙂
Bugün ülkemizde pek çok meslek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Çoban mı lazım? Afganistan’dan getiriliyor.
Terzi, yorgancı, bakırcı, eskici…
İnsanlarımız artık zahmetten kaçıyor, el emeğiyle çalışmayı zor buluyor.
Ev işleri, hayvan bakımı, bahçe işleri…
Her şey hazır olsun istiyor, çalışmak zahmetli geliyor.
Gençler ise çoğu zaman “Kolay nasıl para kazanırım?” diye düşünüyor.
Oysa gerçek başarı, çalışmanın ve emeğin değerini bilmekten geçiyor.
Ben bunu kendi hayatımda bizzat yaşadım.
Yabancı bir ülkede iş aramak kolay değildi.
Fransızca bilmediğim halde, görüşmede sorulacakları tahmin edip kitaplardan öğrendim,
konuşma diyalogları hazırladım ve evde kendi kendime cevapları ezberledim.
Azim ve sabırla ilerledim, pes etmedim.
Sabah sekizde işe gider, akşam sekizde çıkardım.
Bazen ise sabah dörte kalkıp işe gittiğim de olurdu.
Hatta bir keresinde bindiğim trenin nereden kalktığını sorduklarında verdiğim cevaba,
yabancılar şaşırır ve “Oradan mı geliyorsun?” diyerek bana hayretle bakarlardı.
O an kendimi cesur hissederdim. O kadar tekinsiz yerlerden trenle giderdim, ama
bilirirdim ki Rabbim her zaman yanımda.
Bu bilinç ve güven, bana yalnızca cesaret vermekle kalmaz, aynı zamanda her zorluğun üstesinden gelebileceğimi öğretirdi.
Ben farklı işlerde çalıştım; bazen tekstilde, bazen temizlik işlerinde, bazen de hastanede.
Kolay değildi, ama ailemin ve kendi ihtiyaçlarımız için bu işleri yapmak zorundaydım.
Her işin kendi zorluğu vardı; sabah erken kalkıp, gün boyu emek vermek.
Azim ve sabırla çalıştım, Allah nasip etti, bu süreç bana hem maddi kazanç sağladı hem de insan olarak gelişmeme katkıda bulundu.
Her iş, ne kadar zor olursa olsun, emeğin ve çalışmanın değerini anlamamı sağladı.
İşimi disiplinle yaptım.
Bu düzenli çalışma hem maddi kazanç sağladı hem de insan olarak gelişmeme katkıda bulundu.
Böyle bir iş için Rabbime şükrettim ve şükretmeye devam ediyorum.
Ama ilginçtir, bazıları bu çabayı görmezden gelip “Orada kazanç nasıl?” diye soruyor.
Oysa kazanç, çalışandan gelir; emek vermeden, uğraşmadan başkasının kazancını merak
etmek hem yanlış hem de ayıp bir tutumdur.
Gençlerin bunu bilmeleri çok önemlidir: Çaba gösterir, çalışır ve harama bulaşmadan
azimle yol alırsanız, Allah mutlaka yardımcınız olur.
El emeğine saygı duymak, disiplinli yaşamak ve şükretmek, hayatın en değerli derslerindendir.
Unutulmamalıdır ki insan, çalışmayı bilmeli ve elindekine şükretmeyi öğrenmelidir.
Emek, hem geçim hem de kişisel gelişim demektir.
Şikayet etmek yerine şükretmek ve kendi emeğinin kıymetini bilmek, gerçek yaşam dersidir.
Bu ders, Hz. Ömer’in (r.a.) mescidde iki genci camiden gönderdiği olayla da desteklenir.
Gençler camide Allah’ı zikrediyor olsalar da Hz. Ömer (r.a.) onlara şöyle der:
“Allah’ı zikretmek için camiye gelmenize gerek yok. Gidin, çalışın, kazanın ve kazandığınızla Allah’a ibadet edin.”
Bu olay, gençlerin sadece ibadetle yetinmemeleri, aynı zamanda çalışarak ve
sorumluluklarını yerine getirerek Allah’a hizmet etmeleri gerektiğini gösterir.
İslam, bireylerin hem manevi hem de maddi sorumluluklarını yerine getirmelerini ister.
Halk arasında kullanılan deyimler ve sözler, toplumun kültürel hafızasında yer edinmiş ifadelerdir.
Örneğin, “yemek buldun giriş, dayak buldun sıvış” ifadesi günlük hayatta mecazi anlamda kullanılır.
Bu deyim, fırsat yakalandığında harekete geçmeyi ve olumsuz bir durumla karşılaşıldığında hızla uzaklaşmayı önerir.
Kültürel bir bağlamda, pratik bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
Ancak, İslami ve ahlaki bakış açısıyla bu ifade ele alındığında farklı bir değerlendirme yapılır.
Müslüman ahlakı, dürüstlük, adalet ve sorumluluk ilkelerini ön plana çıkarır.
Fırsatları değerlendirirken kurnazca “kaçmak” ya da olumsuz durumlardan hızlıca sıvışmak öğütlenmez.
Zorluklarla karşılaşıldığında, sorumluluk bilinciyle hareket etmek ve doğru olanı yapmak esastır.
Sonuç olarak, “yemek buldun giriş, dayak buldun sıvış” gibi deyimler kültürel bir değer
olarak incelenebilir, ancak İslami perspektiften örnek alınacak davranış biçimi olarak kabul edilmez.
Kim ne derse desin, bakın fırıncıların yüzü neden hep güler?
Ya da bakkalın, kasabın… Çünkü emeğiyle kazanıyorlar.
Emekle kazanmak insana mutluluk ve huzur verir.
Hele ki Allah’ın rızasını gözeterek, doğru çalışıyor ve kazancına haram karıştırmıyorsa… İşte o kişi gerçekten mutludur.
Çalışan insanın huzuru büyüktür; başka şeyleri düşünmeye vakti yoktur, dedikoduya, boş işlere zaman ayıramaz.
Emek veren insan hem maddi olarak kazanç sağlar hem de ruhen rahat olur.
İşte bize demek istediğim budur
Gençler, bilin ki: Çaba gösterir, azimle çalışır ve harama bulaşmadan yol alırsanız, Allah mutlaka yardımcınız olur.
Emek vermek disiplin ve şükür, hayatın en değerli derslerindendir.
Büyük başarı, küçük adımlarla başlar;
bugün ne ekersek, yarın onu biçeriz.
Selam ve dua ile
Allah’a emanet olun Allaha’a emanetiz 🙂