İyilik Bilmezlik: İnsanlığın En Eski İmtihanı

Selamün aleyküm…

Derler ki, tilki bir gün ırmak kenarında karşıya geçmek için yol ararken yılana rastlamış.

Yılan da karşıya geçmek istiyormuş.

Yılan dostça yaklaşarak tilkiden yardım istemiş.

Tilki: “Yılan kardeş, aynı gayemiz var.

Gel boynuma sarıl, birlikte geçelim.” demiş.

Tilki yüzmeye başlıyor. Karşıya az kala yılan, tilkinin boğazını sıkmaya kalkışıyor.

Tilki şaşkınlıkla soruyor:  “Niçin böyle yapıyorsun?”

Yılan cevap veriyor: “Benim cibilliyetim böyle.

Ben yılanım, boğazına sarıldığım kişiyi boğarım.”

O an tilki bir oyunla yılanı alt ediyor ve şöyle diyor:

“Dost dediğin dosdoğru olmalıdır. İyiliğe kötülük yapmak nankörlüktür.”

Ne kadar da benziyor insana değil mi yılan?

Amacına ulaşana kadar dost görünen, sonra gerçek yüzünü gösteren…

Neyse  Konuya pat diye girelim mi?Kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyene ne denir?

Türkçemizde buna  denir.

Biz genelde nankörlüğü başkasında ararız. “Filanca dostum nankör çıktı”, “Falanca iyiliği unuttu” deriz.

Peki hiç kendimize şu soruyu sorduk mu?
➡️ “Acaba ben Rabbime, aileme, dostlarıma karşı nankörlük ediyor muyum?”

Belki Rabbimizin bize verdiği sağlığı, rızkı, imanı unutuyoruz.

Belki annemizin, babamızın emeğini görmezden geliyoruz.

Belki dostumuzun bir hatasında, bütün geçmiş iyiliklerini siliyoruz.

İşte asıl tehlike burada.

Vay “nankör”😡🙂

Etrafımızda var mı böyle insanlar? Ooo, çok var değil mi?

Hemen gözlerimiz sağa sola kaydı, arıyoruz nankör insanı…

Durun bir dakika! Orada bir iğne kutusu var mı?

Açın kapağını, bir toplu iğneyi alın, sessizce batırın kendinize ve şu soruyu sorun:

“Ben galiba biraz nankör tabiatlıyım…”

Asıl mesele işte burada başlıyor.

Başkasında aradığımız kusuru önce kendimizde görmeyi denesek?

Sadece bedenimize değil, kalbimize de bir check-up yapsak…

Ne güzel olurdu, değil mi?

Hayat aslında bu iki kelimenin arasında geçiyor: Şükür ya da nankörlük.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor: “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.” (Tirmizî, Birr 35)

Demek ki sadece Rabbimize değil, insanlara da şükretmek, teşekkür etmek imandandır.

İnsanın en eski zaaflarından biri, kendisine yapılan iyiliği unutmasıdır.

Rabbimiz Kur’an’da insanın bu  yönünü şöyle bildirir:“Şüphesiz insan Rabbine karşı çok nankördür.

Ve kendisi de buna şahittir.” (Adiyat, 6-7)

İyilik bilmezlik, sadece insana karşı değil, en büyük nankörlük olarak Allah’a karşı da işlenir.

İnsan, Rabbinden sayısız nimet görür; hava, su, sağlık, rızık…

Ama çoğu zaman bunların kıymetini bilmez, şükretmez.

Halbuki Kur’an’da: “Biz ona yolu gösterdik; artık o ya şükredici olur ya da nankör.” (İnsan, 3) buyurulmuştur.

Demek ki insanın önünde iki yol vardır: Şükür yahut nankörlük.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de insanın bu zaafına dikkat çekmiş, özellikle iyilikleri unutmanın büyük bir tehlike olduğunu haber vermiştir:

“Cehennemde en çok kadınları gördüm; kocalarına karşı nankörlük ederler, kendilerine yapılan iyiliklere

karşı nankörlük ederler. Öyle ki, yıllarca iyilik yapsan, hoşlarına gitmeyen bir şey görünce ‘Senden hiçbir

iyilik görmedim’ derler.” (Buhari, İman 21; Müslim, İman 132)

Buradaki uyarı, aslında sadece kadınlara değil, bütün insanlığa hitap etmektedir: Yıllarca yapılan iyilikleri

bir kalemde silip yok saymak, kalbi karartan büyük bir nankörlüktür.

Ana-babanın yıllarca emek verdiği evlatlarının, büyüdükten sonra onları bir köşeye bırakması…

Kardeşlerin mal için birbirini boğazlaması…

Dostluklarda küçük bir kırgınlık yüzünden geçmişteki tüm iyilikleri unutmak…

Hatta Rabbimizin nimetlerini her gün görüp de O’na şükretmemek…

Bunların hepsi iyilik bilmezliğin örnekleridir.

Büyüklerimizin dediği gibi:“Hava biraz soğusun, gölge veren ağacı unutursun.”

Nankörlük sadece hikâyelerde değil, hayatın içinde de var.

Büyüdüğümüzde sırtımızı dayadığımız ana-babamızı “eşim istemiyor” bahanesiyle bir köşeye bıraktığımızda nankörüz.

Kardeşimizle aynı tabaktan çorba içip, sonra mal için birbirimizi boğazladığımızda nankörüz.

Bir işimizi yapmadı diye evladımıza beddua eden anne-baba da nankörlüğe düşüyor.

Vatanımıza, milletimize, değerlerimize sırt çevirdiğimizde nankörüz.

Rabbimizin bize verdiği nimetleri unutup şükretmediğimizde ise en büyük nankörlüğü yapıyoruz.

Müminin vasfı şükürdür. Kendisine yapılan iyiliği unutmamak, Rabbine de kullara da teşekkür etmektir.

Peygamber Efendimiz buyuruyor:“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.” (Tirmizî, Birr, 35)

O hâlde şükür sadece dilimizle değil, hâlimizle olmalıdır.

Rabbimizin verdiği nimetleri O’nun yolunda kullanmalı, bize yapılan iyilikleri de asla unutmamalıyız.

Nankörlük, insanın kalbini karartan en eski imtihandır.

Şükür ise kalbi aydınlatan en büyük nimettir.

Rabbimiz bize iki yol gösterdi: Şükredenlerden olalım, nankörlerden değil.

“Eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artırırım; eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 7)

Şükür Mü, Nankörlük Mü?

Hayat aslında bu iki kelimenin arasında geçiyor: Şükür ya da nankörlük.

Bu Dersten Ne Anlamalıyız?

Nankörlük; Aile bağlarını koparır.

Dostlukları zedeler. İnsanları birbirine düşman eder.

En önemlisi de, kulun Rabbine uzak düşmesine sebep olur.

Allah Kur’an’da uyarıyor:“Eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artırırım.

Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 7)

Nankörlüğü başkasında değil, önce kendimizde aramalıyız.

Allah’a karşı nankörlük en büyük nankörlüktür.

Aileye, dostlara, topluma karşı yapılan iyilikleri unutmamak gerekir.

Şükredenin nimeti artar, nankörlük eden hem dünyada hem ahirette kaybeder.

Teşekkür etmek, vefa göstermek imanın bir parçasıdır.

özet 

Nankörlük insanı tüketir, şükür ise insanı yüceltir.

İmtihanımız belli: Ya şükredenlerden olacağız, ya da nankörlerden.

Rabbim bizleri nimetin kıymetini bilen, şükreden kullarından eylesin.
Amin.

  • Related Posts

    Her Kelime Bir Tohumdur: Ne Ekeceksin?

    Read more

    Yorgunsan dur biraz,

    Read more

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir