Esselâmu aleyküm
Gelin bugün hep birlikte, içimizi dürüstçe yoklayalım.
Hayatın koşturmacasında zaman zaman aksattığımız, gafletle kıldığımız, bazen ertelediğimiz…
ama aslında ruhumuzun en çok ihtiyaç duyduğu bir meseleyi konuşalım: namazımızı dosdoğru kılmak.
Evet, belki namaz kılıyoruz
. Belki beş vakti tutturuyoruz ama ya huşû?
Ya dikkat? Ya vaktine riayet?
Namazı sadece bir görev gibi geçiştirdiğimiz, aklımız başka yerdeyken sadece bedenimizi secdeye koyduğumuz
olmuyor mu? Oluyor…
Ve biliyoruz ki bu hâl, sadece birimizin değil, hepimizin hâli zaman zaman. İşte bu yüzden bu konuyu
konuşmaya, dertleşmeye, birbirimize hatırlatmaya ihtiyacımız var.
Rabbimiz Ne Buyuruyor?
Kur’an’da Rabbimiz Maûn Suresi’nde şöyle buyuruyor:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gafildirler.”
(Maûn, 4-5)
Dikkat ediyor musunuz kardeşlerim?
Ayet, namaz kılmayanları değil, namaz kıldığı hâlde gaflette olanları uyarıyor.
Yani bizleri…
Namaz kılıyoruz ama kalbimiz orada değilse, vaktine önem vermiyorsak, bilerek geciktiriyorsak, bu uyarı doğrudan bize…
Hepimize…
Dosdoğru namaz, sadece rükû ve secdeden ibaret değil.
O, kalbimizi Rabbimize bağladığımız, dünya telaşını geride bıraktığımız bir yakınlık hâlidir.
Bir randevudur. Rabbimizin bizi günde beş defa çağırdığı, “Gel, her şeyi bırak ve sadece Benimle ol” dediği bir buluşmadır.
Ama biz ne yapıyoruz? Bazen namazı erteleyip duruyoruz. Bazen çok acele kılıp bitiriyoruz.
Bazen okuduğumuz sûrelerin anlamını dahi düşünmüyoruz.
Bazen de sadece “kılmış olmak için” kılıyoruz…
Bunları söylerken kimseyi suçlamıyoruz.
Çünkü bu sözler bize… hepimize…
Namazı Terk Etmenin veya Aksatmanın Tehlikesi
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:“Kişi ile küfür arasında sadece namazı terk etmek vardır.”(Müslim, İman 134)
Bakın ne kadar sarsıcı bir uyarı bu…
Namaz, dinin direği… O direk giderse, bina çöker.
O yüzden namazı tamamen terk etmek nasıl büyük bir tehlikeyse, onu bilerek ve sürekli olarak aksatmak da kalbimizi karartan bir gaflet hâlidir.
Ve en kötüsü, bu hâle alışmamız…
Tıpkı susamış birinin susuzluğa alışması gibi…
Peki Ne Yapabiliriz?
-
Öncelikle her birimiz kendi kalbimize dönmeliyiz. Suçlayarak değil, sorgulayarak…
-
“Ben bu namazı gerçekten Allah için mi kıldım?” sorusunu sormalıyız kendimize.
-
Namazı hayatımızın kenarında değil, merkezinde tutmalıyız.
-
Birbirimize destek olmalıyız. Evde, iş yerinde, arkadaş çevremizde, “Hadi namaz vakti!” diye birbirimizi tatlı bir dille hatırlatmalıyız.
-
Çocuklarımıza, gençlerimize namazı sevdirmeliyiz.
-
Korkutarak değil, anlatarak…
-
“Yanmamak için değil, yakın olmak için” kıldığımızı göstermeliyiz.
Küçük Bir Dua
Rabbim, bizleri gafletle kılınan namazlardan muhafaza etsin.
Namazı sadece şekliyle değil, ruhuyla kılabilenlerden eylesin.
Bizleri namazla diriltsin, namazla terbiye etsin, namazla huzur buldursun. Âmin.
Namaz, bize Rabbimizin armağanıdır.
Biz ona layıkıyla yaklaşamasak da, o kapı her zaman açık.
Namazı terk ettikse, geri dönelim.
İhmalkâr davrandıysak, tevbe edelim.
Zayıf kılıyorsak, güzelleştirmeye niyet edelim.
Çünkü ne olursa olsun, Rabbimiz kullarına karşı çok merhametlidir.
Onun rahmeti, bizim hatamızdan büyüktür.
Hep birlikte yeniden niyet edelim:
“Namazlarımızı sadece kılmak için değil, Allah’a yaklaşmak için kılalım.”🌱
Selamun aleykum cümleten Allah’a emanet olsun