En çok, içimizi büyüten şeyleri erteleriz.
Bir telefonu açmayı, bir özrü dile getirmeyi, bir teşekkür etmeyi…
“Zamanı değil” deriz; oysa zaman tam da o andır.
Hayallerimizi erteleriz —daha uygun koşullar bekleriz, daha çok cesaret, biraz daha para, biraz daha “doğru an”.
Ama o “doğru an” hiçbir zaman gelmez, biz de bekleyişi yaşamakla yetiniriz.
Kendimize iyi gelecek şeyleri erteleriz.
Dinlenmeyi, nefes almayı, bir kahveyi sakinlikle içmeyi… Çünkü çalışmak, yetişmek, başarmak gerekir.
Yorulduğumuzu bile fark etmeyiz bazen; sadece erteleriz, ta ki tükenene kadar.
Bazen sevgiyi erteleriz.
Kırılmaktan korkarız, yanlış anlaşılmaktan, reddedilmekten…
Ama bilmeyiz ki, söylenmeyen bir söz, hiç söylenmemiş bir hikâyedir; tamamlanmadan kalır.
Belki de en çok kendimizi erteleriz.
Kendimizi anlamayı, dinlemeyi, büyütmeyi…
Başka her şeye yetişmeye çalışırken, en uzağa kendimizi bırakırız.
Selam ve dua ile