Beyin… Allah’ın sana emanet ettiği mucize.
O karar verir, hatırlar, seni sen yapan her şeyi taşır.
Sessizdir ama her nefesini yönetir.
Ve biz… bu emaneti, her gün kendi elimizle tüketiriz.
Hem de farkında olmadan değil — bile isteye, üstelik “afiyetle.”
Hazırsan, Rabb’inin sana bahşettiği bu nimeti, nasıl adım adım sabote ettiğimizi görelim:
Tatlılar, pastalar, renkli içecekler…
Hepsi masum görünür.
Ama her kaşık şeker, zihnine atılmış küçük bir zehirdir.
Bir süre sonra beyin öyle bulanır ki,
“Rabbim, beni unutanlardan eyleme” duası, anlamını bulur.
Afiyet olsun… “beyin sisi”ne hoş geldin.
Beyaz ekmek, makarna, pirinç…
Hepsi “ben zararsızım” der, ama beyin hücreleri perde arkasında ağlar.
Bir anlık enerjiyle parlayan zihin, saniyeler sonra düşer.
Doydun ama idrakini kaybettin.
Ne tuhaf bir alışveriş — nefs doydu, ruh aç kaldı.
Hamburgeri ısır, patatesi daldır, kolayı yudumla…
Ve beynine şu mesajı gönder: “Sana verilen emaneti umursamıyorum.”
Trans yağlar nöronlarının arasına sızar,
ve o kutsal düzen fısıldar: “Benim Rabbim beni mükemmel yaratmıştı… sen bozuyorsun.”
Ama en azından menü büyük boy, değil mi?
Nefsin tok, beynin ölüyor.
Üç kahve, iki enerji içeceği…
Gözler açık, ama kalp perdelenmiş.
Uyumazsın ama dinlenemezsin.
Bir süre sonra “uyanık bir gafil”e dönüşürsün.
Konuşursun, ama içinde “şükür” yoktur.
Alkol…
Beynin üstüne dökülen zarif bir asit gibidir.
Her yudumda hafıza silinir, haya erir.
“Bir kadehten bir şey olmaz.” derler.
Oysa her yudumda vicdan biraz daha susar.
Ruh yavaşça hicret eder — bedende kalır sadece gölge.
“Biraz daha tuz serpelim mi?”
Evet, çünkü beden nefsi dinler, akıl susar.
Kan damarların daralır, beyne giden hayat kesilir.
Ve beyin fısıldar: “Ben emanetim, sen ise gafilsin.”
Diyet içecekler… “sıfır kalori, maksimum kimyasal.”
Beyin serotonin ister, sen ona sahte mutluluk verirsin.
Sonuç? Ruh çöker, huzur kaçar.
Ama en azından “fit” görünürsün(!).
Kalp kırık, ama ayna mutlu.
Tatlı krizine girip şekerli bir içecek açarsın…
O sırada beynin dua eder gibi ağlar:
“Ey insan, ben sana hizmet için yaratıldım; sen neden bana zulmediyorsun?”
“Biraz küf kime ne yapar?” dersin.
Oysa her lokma, bir hücrenin duasını susturur.
Doğallık güzeldir, ama çürümüş doğallık, emanete ihanettir.
Beyin, her lokmada seni izler.
Sen hamburgeri ısırdığında o fısıldar:
“Yine mi sen?”
Her tatlıda biraz daha yavaşlar,
her içecekte biraz daha susar.
Ve bir gün gelir…
Artık düşünmez.
Sen hâlâ “Ben iyiyim.” dersin,
ama içerdeki ses çoktan kaybolmuştur.
Çünkü emanete ihanet eden, en çok kendine zulmeder.
Ve Allah buyurur: “Kim kendine zulmederse, bilsin ki Allah kullarına zulmetmez.”
(Yûnus 10:44)