“Küfredenlerin durumu; bağırıp çağırıştan başkasını duymaz bir kimsenin hâline benzer.

Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden akıl erdirmezler.”(Bakara, 2/171)

Bu ayet, insanın iman nurundan mahrum kalışını, yani kalbinin hakikate kapanışını tasvir eder. Burada

Allah Teâlâ, küfre saplanmış insanın hâlini bir benzetme ile anlatıyor:

Duyar ama anlamaz…

Küfre batmış insan da böyledir:

Hakikat kulağına gelir, Kur’an okunur, nasihat edilir, uyarılır — ama o sadece ses duyar, mana kavrayışına ulaşamaz.

Çünkü kalbin kapıları kapanmıştır.Kulak var, ama dinlemiyor.

Dil var, ama hakkı söylemiyor. Göz var, ama gerçeği görmüyor.

İşte bu yüzden ayet sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler der.

Bu, fiziki bir körlük değil, ruhun körlüğüdür.

Akıl ve kalp arasındaki perde

Burada çok önemli bir nokta var:

Allah insana akıl vermiştir, ama o akıl kalp ile birlikte çalışırsa hidayete götürür.

Kalp perdelenirse, akıl sadece dünya menfaati için çalışır.

O zaman insan, gerçeği görse bile reddeder.

İşte onun için akıl erdirmezler ifadesi, bu durumu anlatır.

Yani düşünebilirlerdi, ama düşünmeyi seçmediler.

Dinleyebilirlerdi, ama duymayı istemediler.

Günümüze mesajı

Bu ayet sadece geçmiş kavimlere değil, bugünün insanına da bir ayna tutuyor.

Ne kadar çok ses var bugün, değil mi?

Herkes konuşuyor, tartışıyor, bağırıyor…

Ama hakikatin sesi, o gürültünün içinde kaybolmuş durumda.

Kalplerimizde sessizlik kalmadıysa, Kur’an’ın sesini duyamıyoruz.

Kendi heveslerimizin gürültüsü, hakikatin fısıltısını bastırıyor.

O yüzden bazen durup, susmak gerekiyor —

Kendini dinlemek, kalbini temizlemek, ta ki Allah’ın ayetleri içimizde yankı bulsun.

Akıllı Kimse: Doğruya Davet Edilen, Fesattan Alıkonan

İnsana verilen en büyük nimetlerden biri akıldır.

Akıl, insanı diğer canlılardan ayıran ilahi bir meşaledir.

Ama bu meşale, doğru yolda kullanılırsa nur, yanlışta kullanılırsa zulmettir.

Allah Teâlâ Kur’an’da buyurur: “Gerçekten bunda aklını kullananlar için ibretler vardır.”
(Nahl, 12)

Demek ki akıl, doğruya davet edildiğinde değer kazanır.

Eğer insan, aklını hakkı tanımak, doğruyu bulmak ve fesattan uzaklaşmak için kullanırsa;

işte o zaman hem dünyada huzur bulur hem de ahirette kurtuluşa erer.

Fesattan Alıkonan

“Fesat” demek; bozmak, karıştırmak, hakikati bulandırmak demektir.

Fesat, sadece kavga çıkarmak değil; kalbi karıştırmak, doğruyu yanlış göstermek,

günahta ısrar etmek de fesattır.

Akıllı kimse bilir ki: Her fesat, azaba giden bir yolun başlangıcıdır.

Bu yüzden kendini fesattan korur, gözünü haramdan, dilini gıybetten, kalbini kibirden alıkoyar.

Çünkü bilir ki bu yollar, insanı Allah’ın gazabına sürükler.

 Azaba Götüren Yollardan Uzak Durmak

Kur’an, bizi sürekli uyarır: “Azap yollarını izlemeyin, çünkü o yollar sizi felakete götürür.” (En’am, 153 mealen)

Akıllı insan, azaba götüren yolları tanır ve onlardan uzak durur.

İçki, kumar, haksız kazanç, kibir, zulüm, isyan… Bunlar hep o karanlık yollardır.

Allah’ın daveti ise hep aydınlık yola, sırat-ı müstakîme çağırır.

🌺 Doğru Yolda Olmanın Karşılığı: Salah ve Nimet

Doğruya yönelen, fesattan uzak duran kimseye Allah iki büyük mükâfat verir:

Salah (düzelme, selamet): Kalp huzura kavuşur. İç karanlıklar aydınlanır.

İnsan kendisiyle barışır, çevresine faydalı olur.

Nimet (dünya ve ahiret saadeti): Allah, kuluna hem dünyada kolaylık verir, hem de ahirette ebedî nimetlere kavuşturur.

Çünkü Allah söz vermiştir: “Kim Bana yönelirse, Ben de ona yönelirim.” (Hadis-i Kudsi)

🌿 Son Söz: Gerçek Akıl

Gerçek akıl; Azabı hatırlayan, Doğruyu arayan, Fesada karşı duran,

Nimet yolunu seçendir. Böyle bir akıl, sahibini sadece bilgiyle değil, hidayetle süsler.

O insan, Allah’ın izniyle hem dünyada huzur bulur, hem de ebedî saadete ulaşır.

Selamun aleykum