Gece vakti… Eline bir fener almış, omzunda testi taşıyan kör bir adam yolda yürüyor.
Onu gören boşboğazın biri dayanamayıp laf atıyor:
“Yahu şaşkın! Geceyle gündüz arasında senin için ne fark var? Körsün zaten…
Peki bu elindeki fener de neyin nesi? Sana ne faydası olabilir ki?”
Kör adam gülümsüyor, çünkü adamın ne kadar dar düşündüğünü hemen anlamış.
Sakin bir sesle cevap veriyor:“Bu fener bana yol göstermek için değil.
Ben zaten karanlığa alışığım.
Bu fener senin gibi görüp de aklını kullanmayanlar içindir… Bana çarpıp testimi kırmayasın diye.”
Bu söz hem bir tebessüm ettiriyor, hem insanın içine dokunuyor.
Çünkü aslında çok büyük bir hakikati gösteriyor:
Bilgi sahibi olmak başka şeydir, idrak sahibi olmak bambaşka…
İnsan bazen İbn Sina kadar ilim sahibi olsa bile, anlamayı, kavrayışı, gönül gözünü kullanmayı bilmeyen bir
cahilden fazla farkı olmayabilir.
Metnin verdiği ders çok net:Görmek yalnızca gözle olmaz; görmek akılla, kalple ve anlayışla olur.
Gözleri görmeyen biri bile işini bilir, tedbir alır, düşünür…
Ama gören birinin aklını kullanmaması onu çok daha büyük bir körlüğe sürükler.
Bu yüzden metnin sonunda verilen uyarı çok yerinde:
“Ey gözünün görmesiyle övünen sersem! Görmeyenleri küçümseme.
Çünkü onlar çoğu zaman işlerini, gören ama aklını kullanmayanlardan daha iyi yaparlar.”
Kısacası; insanın gerçek görmesi, farkında olmasıdır.
Gerçek körlük ise gözün değil, aklın ve gönlün kapanmasıdır.
Selam ve dua ile…